banner4
06.10.2019, 21:54

ERDOĞAN BİR LİDER YETİŞTİRİYOR    

Türk siyasetinde seçimle iktidara gelip de Recep Tayyip Erdoğan kadar iz bırakan başka bir lider olmadı. Şüphesiz Erdoğan’dan önce de tarihe geçen önemli siyasetçiler oldu ancak uzun süreli ve tamamlayıcı olamadılar.
Demokrasiye geçiş sürecinden itibaren Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal ve Necmeddin Erbakan Türk siyasetine damga vuran, ülkenin gelişmesinde katkıda bulunmalarıyla iz bırakan en önemli siyasetçiler.
Adnan Menderes halkın sevdiği, benimsediği bir liderdi ve Türkiye’de kalkınmayı başlatan isim oldu. O zamana kadar tek partinin hüküm sürdüğü ve pek çok yasağın devam ettiği süreçte, halkın oylarıyla iktidara gelerek tek parti dönemini bitirmiş olması bile başlı başına iz bırakan başarıydı. Türkiye’de yeni bir dönem başlatmıştı.
Asıl iz bırakan en büyük icraatı ise Türkçe okunan ezanı aslına döndürmesiydi ki, o dönemde büyük bir cesaretti.
Bunların dışında büyük yollar yapması, fabrikalar kurulması, ekonomiyi canlandırması gibi başarıları da Türkiye için büyük kazançtı.
Ancak Menderes ve partisi halkın büyük oyuyla tek başına iktidara gelmesine rağmen, asıl iktidar basın-yargı ve asker desteğiyle yine CHP zihniyetiydi. Asker-Yargı ve Basın, halkın yanında değil, CHP’nin emrinde olan güç odaklarıydı.
Nitekim özellikle ezanın aslına çevrilmesini hazmedemeyen CHP zihniyeti, emrindeki basınla Menderes’i karaladı, askeriyle darbe yaptı, yargısıyla idam etti. Daha sonra darbe yapanlar, iktidarı CHP’ye teslim etti.
Fakat bu kısa sürdü. Menderes halkın gözünde bir demokrasi şehidiydi ve unutamayacakları bir kahramandı. O yüzden yapılan ilk seçimde Menderes’in partisi DP’nin devamı AP’yi tek başına iktidara getirdiler, CHP’yi yine sandığa gömdüler.
AP’nin lideri Süleyman Demirel de köprüler, barajlar ve yollar yaparak ülkede iyi işler yaptı. Ancak Menderes’in idamı siyasetçileri ürküttüğü ve askerler arada sopalarını gösterdiği için, kendisine oy verenler ile CHP zihniyetinin güçleri arasında denge kurmaya çalışıyordu. İlk önce 71 muhtırası onu hayli korkuttu ama halk yine muhtıra veren zihniyete inat Demirel’i iktidara getirdi. Fakat Demirel’in 70’li yıllarda iki tarafı idare etmeye çalışması, iki tarafı da rahatsız ediyordu.
Özellikle tabanı dindar olduğu, cemaat ve tarikatlarla iyi görüştüğü halde, en kritik makamlara darbeci zihniyete sahip solcuları getirmesi çok tartışıldı. O süreçte Necmettin Erbakan ortaya çıktı ve Demirel’in o ikiyüzlü tutumundan hoşnut olmayan bazı muhafazakarlar, Erbakan’ın partisine yöneldi.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra Demirel’in çizgisinde daha da önemli değişikliker oldu. Darbeden sonra tek başına iktidara gelen sağcı Turgut Özal’a, adeta solcu gibi sert muhalefet etti. 90’lı yılların başında birinci parti olduğunda ise, solcularla dost olarak SHP ile koalisyon kurdu.
28 Şubat dönemine gelindiğinde ise, halkın karşısında darbecilerin yanında tutum alan bir Cumhurbaşkanıydı. Bu tavrı, onu yıllardır iktidara getiren sağ kesimin gözünde bitirdi.
Turgut Özal, 12 Eylül darbesinden sonra kurduğu ANAP ile tek başına iktidara geldi ve yaptığı icraatlarla ikinci Menderes gibi kabul gördü. Türk ekonomisini canlandırdı, bazı konularda askerin baskısına karşı çıktı, kimi yasakları ortadan kaldırdı.
En önemli icraatlarından bazıları, dindarların şirketleşmesi, Anadolu kaplanlarının ortaya çıkması, yine dindar medya kuruluşlarının güçlenmesi gibi icraatlardı. Demirel dindar görünüyor, kritik yerlere solcuları atıyorken, Özal tam tersine liberal görünüyor ama kritik makamlara dindarları atıyordu.
Ancak yaptıkları, kendisi Cumhurbaşkanı olunca yarıda kaldı. Partinin başına yeni gelen Mesut Yılmaz CHP tarzı zihniyete yakın birisi olduğu için partiyi bitirdi. Özellikle 28 Şubat döneminde darbecilerle ve Demirel’le aynı safta olması Özal’ın o tek başına iktidara gelen partisini siyasetin mezarlığına gömdü.
Necmeddin Erbakan 70’li yıllardan beri tırnaklarıyla kazıya kazıya, partileri kapatıla kapatıla, siyasette gittikçe büyüdü ve partisi RP 1996’da birinci parti oldu. Menderes, Demirel ve Özal’a karşı olan basın-yargı ve asker, en çok ona karşı tavır gösterdi. Onun zamanında basın-yargı ve asker gariptir ki artık Demirel’in yanındaydı. Her yönden karşı çıkmalarına rağmen bir şekilde hükümet kurdu ve ilk icraat olarak işçiye memura emekliye % 50 zam yaparak ekonomiyi canlandırdı. Bu egemen güçlerin hiç hoşuna gitmedi. Ardından 28 Şubat geldi. Asker-Basın-Yargı-Demirel işbirliğiyle Erbakan hükümetten uzaklaştırıldı, partisi de kapatıldı.
28 Şubat hükümetleri o kadar nefret uyandırdılar ve Türkiye’yi öyle bir krize soktular ki, halk, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken şiir okudu diye hapse atılan Recep Tayyip Erdoğan’ı, ortada partisi olmadığı halde kurtarıcı lider olarak gördü.
Nitekim halkın ısrarıyla Ak Parti kuruldu ve Recep Tayyip Erdoğan’ın partisi tek başına iktidara geldi.
Türkiye’nin en uzun dönem görev yapan Recep Tayyip Erdoğan, Belediye Başkanı, Başbakan, Cumhurbaşkanı görevlerinde çok önemli icraatlar yaptı. Ekonomik başarıların yanısıra, adeta Türkiye’nin çehresini değiştirdi. Marmaray, hızlı tren, Yavuz Sultan Selim köprüsü, en ücra yerlere kadar duble yollar, Avrasya Tüneli gibi parlak işlerin yanısıra, başörtü yasağının kaldırılması gibi sosyal devrimler gerçekleştirdi.
Erdoğan, Menderes’ten, Demirel’den, Özal’dan, Erbakan’dan dersler çıkarmıştı. Onların yarım bıraktıklarını tamamladı, yapamadıklarını da yaptı. Demirel gibi askerden ürkmedi ve tersine askerin yarım asırlık vesayetini sona erdirdi, Genelkurmay’ı Milli Savunma Bakanlığı’na başladı. ABD, AB karşısında boynunu bükmedi, yüzlerine karşı meydan okumaktan çekinmedi.
Normal bir siyasi liderliğin ötesinde, Yeni Türkiye’yi kuran, Başkanlık sistemini getiren, dünya lideri olarak tanımlanan bir lider oldu.
Şimdi Türkiye’nin önündeki en büyük soru, acaba Erdoğan’dan sonra kim olacak sorusudur.

Belki partinin ilk kurulduğu dönemlerde Erdoğan'dan sonrası için işaret edilen birçok iaim oldu. Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu vs. Ancak süreç gösterdi ki bu isimler Erdoğan'ın devlet anlayışı ile zihinsel olarak daimi parallellik gösterecek noktada değillerdi. Ki süreç bunu ispat etti. Akabinde özellikle Sayın Berat Albayrak ve Sayın Süleyman Soylu'nun isimleri yüksek sesle dillendirilmeye başlandı. Alanlarında çok başarılı ve etkin olmalarına, devletçilik anlamında da son derece sağlam olmalarına rağmen Erdoğan karizmasında bir liderin devamı olarak aynı etkiyi sürdürebilirler miydi? Bir miktar bu soru havada kaldı.

Peki siyasi anlamda duayen olan Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisinden sonra kaldığı yerden bu işi aynı ivme ile sürükleyecek birini gerçekten yetiştirmiyor muydu? Bu tabiki mümkün değildi.

Şimdi bu hususta bir beyin fırtınası yapalım. Erdoğan'ın karakutusu desek akla ilk olarak hangi isim gelir?

FETÖ, Erdoğan'ın şahsında ABD'nin emirlerini ülkemizde hayata geçirmeye çalıştığı dönemde ilk olarak kimi hedef almıştı?

Kimi tutuklamak için kumpas kurmuştu?

Henüz FETÖ gerçek yüzünü ifşa etmemişken Pensilvanya'dan gelen vekil listelerini kim deşifre etmiş ve YSK listelerine girmelerini engellemişti?

FETÖ yazarları günlerce "bilmemneci" diye yaftalamaya çalışarak kimi itibarsızlaştırma derdine düşmüştü?

Soruların cevapları hepimizin aklında aynı ismi canlandırıyor. Erdoğan ilk günden bu yana yüzlerce bürokrat, yüzlerce bakan, belki binlerce teşkilat mensubu ile çalıştı, revizyonlara gitti, değişiklik yaptı. Ancak hiç değiştirmediği ve daima güvendiği bir yol arkadaşı vardı ki devlet içerisinde en kritik noktalardan birisi olan koltuğunda asla alternatifi aranmadı...

Doğru yolda yürüyen bir topal, yoldan çıkan bir koşucuyu geçer.

Kemalettin İSAOĞLU

Yorumlar (3)
Mehmet Akif hallaç 4 yıl önce
Demirel in korkak ve münafıkça tavrı,özalın metodolojisi çok iyi kısa ve net anlatılmış.güzel ve okunası bir yazı olmuş.özal özelinde bir yazı kaleme almanızıda bekliyoruz.
Mehmet Akif hallaç 4 yıl önce
Demirel in korkak ve münafıkça tavrı v e özalın metodolojisi çok iyi kısa ve net anlatılmış.güzel ve okunası bir yazı olmuş.özal özelinde bir yazı kaleme almanızıda bekliyoruz.
Ae 4 yıl önce
Hakan fidan
12
az bulutlu