banner4
25.06.2021, 11:32

ELSA BRÄNDSTRÖM

26 Mart 1888’de İsveç’te dünyaya geldi. “Sibirya meleği" diye tanınıyordu. Ona bu ismi takan savaşta esir düşen, değişik milletlere ait savaş esirleriydi. Çünkü savaş esirlerinin yaşam koşullarının nispeten de olsa iyileştirilmesi için, kendisi tutuklanması pahasına canla başla çalışıyor ve daha da ötesi fırsat buldukça bir çoğunu bir şekilde İsveç’e yani özgürlüğe kaçırıyordu.

İsveçli'ydi. Kızılhaç'ta gönüllü hemşireydi. Babası Generaldi, Petersburg Büyükelçisi idi. (Çarlık Rusya’sının başkenti Petersburg idi).

1. Dünya Savaşı yıllarında, Osmanlı esirleri dünyanın değişik yerlerinde ve oldukça kötü şartlarda tutuluyordu.

Esir düşen bu askerlerimizden 65 bin kadarı da Sarıkamış, Kafkasya ve Galiçya’da Rusların eline esir düşen askerlerimizdi. Çarlık Rusyası bu esir askerlerimizi Sibirya esir kamplarına götürdü. Bu sevkiyatta askerlerimizin bir kısmı yolda hayatlarını kaybettiler.

Bu esir kamplarında bulunan esirlerin yaşam koşullarının kısmen dahi olsa iyileştirilmesi için, savaşta tarafsız kalan İsveç’in vatandaşı olması ve babasının da Rusya’da Büyükelçi olması gibi avantajları olan Elsa Brandström’a İsveç Kızılhaçında gönüllü üyesi olarak çalışması imkanını verdi.

İsveç Kızılhaçı bünyesinde kurulan “Savaş Esirlerine Yardım Komitesi”, Rusya, Almanya ve Avusturya’daki esir kamplarında insani çalışmalar yapıyordu. Elsa Brandström da bir süre hastanede gönüllü hemşirelik yaptıktan sonra, Rusya’daki (Sibirya’da) esir kamplarına yoğunlaşmaya başladı.

Esirler, barakalarında su olmadığından, içmek ve temizlik için kullanmak üzere en yakın nehire kadar uzun yürüyüşlerle ve ellerinde berbat durumdaki maşrabalarla zor şartlarda su taşımaya çalışıyorlardı. Nehire su almaya gitmek için izin almak ayrı bir dert, nehirden ihtiyacın çok çok altında da olsa kampa su getirebilmek ayrı bir dert, aşırı soğuk hava koşullarında ayakta kalabilmek ayrı bir dertti. 

Bir taraftan da, su ve temizlik olmadığı için başta tifüs olmak üzere hastalık kol geziyordu. İşte böyle bir ortamda, Rusya Büyükelçisi olan General babasının ünvanını da kullanarak kamp kumandanını su taşıyabilmek için 1 araba ve 4 at temin etmeye ikna etti.

Esirlere gıda ve giysi başta olmak üzere, hediye adı altında yardımlar yapıyordu. Moral desteği ise olağanüstüydü.

Bir süre esirlerle aynı kamplarda da yaşadı. Bu dönemde tifüse yakalandı. Tedavisinin ardından kamplara döndüğünde, casusluk suçlamasıyla tutuklandı. Hatta bir keresinde idam cezası ile yargılandı. Tutuklanması ve yargılanması dünya kamuoyundan büyük tepkiler alınca serbest bırakılarak yurt dışı edildi. Ve memleketi olan İsveç’e döndü.

İsveç’e döndükten sonra da esirlere doğrudan ve dolaylı yardıma devam etti.

Anılarını,  “Rusya ve Sibirya’da Savaş Esirleri Arasında; 1914-1920” adlı hatıratında topladı.

Hatıratında anlattığına göre, Babasının imkanlarını kullanarak, Kızılhaç kimliğiyle Sibirya'daki kampları ziyaretleri sırasında, yardım ettiği ve sahip çıktığı esirler arasında, Türk esirleri de vardı.

Aslında bu hediye dağıtımı bir vesileydi. Gizli kurtarma teşkilatı kurmuştu. Bu şekilde kaçırabildiği esirleri bir şekilde kaçırıp İsveç üzerinden memleketlerine dönmelerine yardım ediyordu.

200'den fazla Türk esirini kaçırdı. Ekşisözlük kayıtlarında bu sayı, yani kurtardığı Türk esiri sayısı 428 olarak geçer. Bu esirleri, trenle, gemilerle bir şekilde İsveç'in Haparanda şehrine göndermeyi başardı.

Bu firar operasyonlarında bazı Türkler şehit oldu. Cenazeleri Ruslara bırakılmadı. İsveç’te defnedildi.

Merhum şehitlerimizin bir kısmı “Haparanda” şehrinde kilise bahçesinde toprağa verildiler. Anıtları yapıldı.

Nitekim, Sarıkamış harekatında verdiğimiz esirlerden, Sibirya-Krasnoyarsk kampındakilerinden birkaç tanesinin hayatı İsveç’te noktalanmış ve mezarları da İsveç-Finlandiya sınırında bulunan Haparanda Kasabasında (kilise bahçesinde) bulunmasının nedeni budur.

Elsa Brändström. Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı'nda insanlık adına yaptıkları nedeniyle, tam beş defa Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi. 

Almanya'da, Avusturya'da, İngiltere'de onurlandırıldı. Madalyalar verildi. Caddelere, okullara ismi verildi. Viyana'da anıtı dikildi. Pullara fotoğrafları basıldı. Belgeselleri yapıldı.

Anlaşıldığı kadarıyla, bizim askerlerimize de çok faydası olmuş, 400 civarında askerimizi esaretten kurtarmış, yüzlerce askerimize gıda, kıyafet desteğinin yanında, çok daha önemli olan moral desteği olmuş bir insan. 

Türkiyemizde, mesela herhangi bir kentimizde sokağa, caddeye ismi verilmişmidir ya da herhangi bir hayır kurumunda adına yapılmış bir tesis varmıdır bilemiyorum ama, eğer yoksa merhum iyilik meleğinin bilinmesi, hatırlanması ve hatta vefa borcumuz için bunların yapılması gerektiğine inanıyorum.

Allah kendisinden razı olsun, mekanı cennet olsun..

Yorumlar (1)
Yaşar Çiftçi/Kimya Yüksek Mühendisi 3 yıl önce
Tam bir insan evladıymış Allahü Tealanın bizden istediği en ônemli şey insan olun diyor, zaten bir kişi Allahın istedıği gibi bir insan olursa dünya güllük gülüstanlık olur, o günün zor şartlarında tifüz olmayı göze alıp o esirleri bu kadar büyük yardım ve hizmet eden Sibirya meleğine Allah gani gani rahmet etsin, yazınızın konusu herzamanki gibi çok güzel seçilmiş ve doyurucu ve duygusal bir yazı olmuş Saygıdeğer Müsteşarım
12
az bulutlu