banner4
04.11.2020, 11:04

    “Elif ve Ayda Bebeklere” bak ve hayattaki mucizelere inan!

         

2020 yılının başından beri tüm dünyada ve özelde ülkemizde yaşadıklarımızdan başımız döndü! Yaşadıklarımız hepimizi iki arada bir derede kalmış gibi hissettiriyor!

Maalesef her an bir şeyler olacak tedirginliği var hepimizde!

Uzun zamandan beri siyasetten uzak yazılar kaleme almaya çalışmamın nedenlerinden biriside yaşadığımız “virüs, yangınlar, kazalar, sel felaketleri, depremler vs” gibi felaketlerdir.

Maalesef son “İzmir Depremini” depremin tam göbeğinde yaşadım!

Yaklaşık yarım dakika süren deprem anındaki düşüncelerimi kelimelere dökmekten aciz olduğumu söylemeliyim!

Ama yine de yaşadığım o zor saniyelerde zihnimden neler ve neler geçti sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Deprem anında ve sonrasında insanların verdiği tepkiler farklılıklar gösteriyor.

Daha önce “Adapazarı, Gölcük, İstanbul Depremini” yaşamış olan insanlarla konuşmuş ve hepsinin meseleye bakışının farklı olduğunu gözlemlemiştim.

Bu durumun insanın kişiliği ve olaylar karşısında gösterdiği soğukkanlılığı ilgisi var.

Deprem gibi yaşamı tehdit eden beklenmedik olaylar karşısında, insan beyni, anında iki tür tepki verebiliyor.  Bunlardan ilki tehlikenin değerlendirmesini (büyüklüğü gibi) düşünmek ve diğeri de tehlikeden korunmak.

Sosyal medyada çalıştığım binanın deprem anında yaşadığı sarsıntıyı ve duvarlarının çatlamasını, pencerelerinin kırılıp aşağıya düştüğünü İzmir depreminde ki görüntüleri yakından takip edenler bileceklerdir. Daha önce ki yıllarda İzmir’de yaşanılan bir depremde hasar gören ve kolonlarla güçlendirilen çalıştığım “kamu binası”, bu yapılan kolonlar sayesinde yıkılmaktan kurtuldu diyebilirim rahatlıkla.

Depremin başladığı an yaşadıklarım ve düşündüklerim ışık hızıyla zihnimden geçtiği şekliyle şunlardı.

Depreme yakalandığım çalıştığım kurumun 8.katından nasıl kurtulacağımı ve eğer bina yıkılırsa neler yapmam gerektiğini o kısa süre içerisinde düşündüm ve ilk kararım şu oldu.

Çalıştığım bina neredeyse denize sıfırdır. Bina eğer yıkılırsa, denizin binayı yutacağı mantığı üzerinden kendimi cama yakın tutarak ve gerekirse camdan aşağıya denize doğru atlayacağım kurgusunu yapmıştım o kısacık süre içinde beynimde!

Fakat depremin şiddeti o kadar savrulmaya başlattı ki beni ve arkadaşlarımı, değil camın kenarına doğru gitmek yerimizde çakılı kalmış ve “Allah’a yakarmaya, salavat getirmeye” başlamıştık.

Depremin şiddetinin azalmasını hissettiğimiz an ise koşarak merdivenlerden aşağıya doğru inmeye başladık. Her katta çalışan insanlarda merdivenlere doluşmuş ve hep birlikte bağırarak ve panik halinde binayı terk etmiştik.

Hepimizin diline pelesenk olan “verilmiş sadakamız varmış” temennisine sığınarak ve bu cümle üzerinden günlerdir sosyal medyada, telefonla konuştuğum dostlarıma ve bire bir görüştüğüm insanlara deprem anında yaşadıklarımı anlatmaya çalıştım.

Ben çocukluğumdan bu yana hayal kurmayı, kurduğum hayallerle zihnimi meşgul etmeyi seven bir insanım.

Deprem anını ve yaşadıklarımı anlatırken aklıma çocukluğumda köyde bize, şimdi “masal tadında” hatırladığım bir olay aklıma geldi.

Hatırlayanlarınız mutlaka olacaktır. Daha önce sizlere bir çocukluk hatıramı anlatmıştım.

Köyde çocukken çevremde anlatılan bir örnekleme üzerine kurduğum hayalimden bahsetmek ve o hayalın benim çocuk dünyamda ki yansımalarını anlatmak istiyorum. Anlatılan ve duyduklarım şuydu; insan öldüğünde “eğreti otu” gibi mezarında dirilecek!

Benim o gün ki idrakim bunu o kadar önemsemiş ve inanmıştı ki; Çayeli 9 Mart İlkokulunda okurken sınıf arkadaşlarıma anlatmış ve onların bu bilgiye sahip olmadığını hayretle görünce de ilk köye çıktığımda sınıf arkadaşlarıma bu “eğreti otunu” getirerek; “işte biz öldüğümüzde böyle dirileceğiz” diyerek haklılığımı ispatlamaya çalışacaktım!

Eğreti otu dediğimiz bitkinin; insan vücuduna benzer bir şekilde yaratıldığını anlatmışlardı.

Belki de yaratılışın nasıl gerçekleştiğini çocuk zihnimize bu şekilde yerleştirmek için büyüklerimiz misal olarak bizlere anlatmak istemişlerdi.

Sanki başı, kolları, gözü ve ayağı var izlenimi verir insana ilk bakışta “eğreti otu.”

Hayalim de canlandırdığım bu küçük resimler sade ama benim ruhumu tatmin eden duygulardı. İstiyordum ki bildiklerimi bilmeyenlere öğreteyim!

Öylede yaptım.

Köye ilk çıkışımda bahsettiğim o otu akşam özene bezene bir naylon torbanın içine koydum ve Çayeli’nde ki sınıf arkadaşlarıma göstermek için getirdim!

Fakat dalından kopardığım ve saklamak için koyduğum naylon torbanın için de zavallı “eğreti otu” boynunu büküp kurumaya başlamıştı!

Ama ben yine de iddiamı ispat etmenin huzurunu yaşamıştım!

Bire bir yaşadığım deprem dehşetini anlatırken ta çocukluğuma, insanın “doğumuna ve ölümüne” gitmemin sebebi; yaşadığım büyük korkuyu, bugüne kadar “ruhumda ve kişiliğimde” oluşturduğum “iç dengelerim” sayesinde azaltmak ve ruhumda yarattığı tahribatı bir an önce iyileştirmek içindi.

İzmir depremi sonrası, “depremin üzerinden birisi 65, diğeri 91 saat geçtikten sonra” göçük altından kurtulan “Elif ve Ayda Bebekler” gibi mucize kurtuluşların hayatta yaşanıyor olması aklıma şu ilahi mesajı getirdi.

“De ki; Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevla’mızdır. Ve müminler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.” /Tevbe Suresi-15/

Tıpkı “Elif ve Ayda Meleklerimizin” mucize kurtuluşları gibi; çocukluğumda “doğumun ve ölümün” varlığını ve hakikatini kavrayalım diye tanıtılan “Eğreti Otu”, bugünde benim için hala büyük bir “mucize” olmaya devam ediyor!

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…

Yorumlar (3)
Ayşe Sabuncu 3 yıl önce
99 depremini yaşamış birisi olarak ne kadar korkunç bir olay olduğunu biliyorum. Bütün hayatım gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçmiş, ne yapacağımı bilememiş, donup kalmıştım.Allah izin vermeden yaprak bile kıpırdamaz, tıpkı Elif ve Ayda bebeklerin mucize kurtuluşları ve sizin o binadan sağ salim dışarı çıkmanız gibi. Umarım ders alınır, umarım insan sağlığını düşünerek binalar inşa edilir bundan sonra. Bu konuda pek ümitli olmasamda öyle olmasını ümit ediyorum.Tekrar çok geçmiş olsun. Rabbim bir daha yaşatmasın inşAllah..
Esra Genç 3 yıl önce
Allah bir daha hiç kimseye böyle bir felaket yaşatmasn.Geçmiş olsun İzmir.
Mustafa aydın 3 yıl önce
Gelmiş geçmiş olsun,Allah yaşatmasın bir daha.
12
az bulutlu