banner4
08.01.2021, 09:52

DÜŞÜNCE VE SÖZ ÜZERİNE…

“Bana yorumlayacağım bir cümle söyle, seni o cümleyle idam edeyim!” Napolyon

Felsefi düşünme, her şeyden önce “anlam ve kavram” üzerine düşünmedir. Bilgi veya metnin ‘düz’ anlamından daha çok, her bir bilginin farklı açılardan okunması ve derin analizinin yapılmasıdır. Bu çaba, anlamların doğru anlaşılmasına ve yerinde sonuçlara ulaşılmasına hizmet eder. Her yeni düşünce metni, özünde farklı fikirler geliştirir, düşünce hayatını ve eylemleri yeniden gözden geçirme imkanı verir.

Düşünmenin ortaya çıkması, kelimelerin kullanılmasıyla gerçekleşir. Dilimiz, hem düşünceyi açmak hem de düşünceleri başkalarına iletmek için gereklidir. Sözcük biçimindeki sembollerin, aynı anlamı taşımasıyla, ortak bir anlayış ve iletişim gelişir. Bu yüzden dilin gelişimi için düşüncenin gelişimi de gereklidir. Düşünce geliştikçe, yeni kavramlar ve onlara bağlı farklı anlamlar belirir. Dil ve düşünce arasındaki bu etkileşim, insanın kendini daha iyi ifade etmesinde ve üretkenliğinde önemli bir unsurdur.

İmam Gazali “Akıl Marifeti” yazısında şöyle demektedir: “Bir toplum içinde yaşamak için mutlaka başkalarıyla kurulması gereken sağlıklı bir iletişime ihtiyaç vardır. İnsanlarla iletişimi sağlayan en önemli vasıta konuşmadır. Konuşulan şeylerin anlamlı olması için konuşmanın arka planında yer alan akılla, düşünme safhasına ihtiyaç vardır. Konuşma ve düşünme arasındaki yakın bağ, insanlara Allah tarafından bahşedilmiştir ve insanların varoluş gayelerine uygun bir şekilde bu yetenekleri kullanmaları istenmiştir. O halde konuşma (dil) ve yazma düşünceye, düşünce ise zihinsel bir faaliyete dayanır.”

Herhangi bir olgu ve olay karşısında kullanılan kelimeler (göstergeler), bağlamla birlikte  anlam ve değer kazanır. Kelimelere hangi anlamın yüklendiği “sözün bağlamıyla” bilinebilir. Konuşan ya da yazan kişi kelimeye hangi anlamı yüklüyorsa, kelime o anlama gelmelidir. Bu da “bağlam”la ilgilidir. ‘Sözün bağlamından koparılması’ önemli bir iletişim engelidir. Bağlam, sadece kelimelerin anlaşılması ile sınırlı bir şey de değildir; birçok olgu ve durumun anlaşılmasında, yanlış anlaşılmasında veya hiç anlaşılmamasında etkilidir.

Söylediğimiz kelimelerle neyi kastediyoruz?.. Çoğu zaman söylediğimizden başka bir şeyi ya da çok daha fazlasını… Anlamın bu yönünü de “kapsam” olarak açıklamak gerekir. İnsanlar, bu bağlam ve kapsam üzerinden düşünerek, anlamın ne olduğunu tespite çalışmalıdır. Kelimelerin kullanılması sırasında, aktarılan düşüncede, anlam daralması veya bozulması olabilir. Dilde yapılan bazı hatalar, düşünmede de hatalar oluşturabilir. Bilinçli veya bilinçsiz olarak kavramların bilinen anlamları dışında kullanılması, akıl yürütmelerin yanlış yapılması, anlamsız sözler türetilmesi ve cümlelerin yanlış yapılandırılması gibi durumlar anlamı bütünüyle bulanıklaştırır.

Her düşünsel metin, “bütüncül bir yapı” teşkil eder. Metnin tamamı ele alınmayarak, metni oluşturan bütünlükten ‘cımbızlama’ yaparak, kelime ya da cümle ayırarak, bazı öğelere aşırı vurgu yaparak, sağlıklı bir değerlendirme yapılamaz. Ama amaç, zaten sağlıklı bir sonuca varmak değil de kafa karıştırmaksa, o başka…Napolyon'un dediği gibi, “Bana yorumlanacak bir cümle söyle, seni o cümleyle idam edeyim!” sözü, her düşüncenin ‘günah keçisi’ gibi insan boynuna asılmasını mümkün kılar. Oysa ki bir düşünce metni, içinde birden fazla düşünceyi barındırabilir. Yardımcı fikirler, aslında temel iddiayı desteklemek için bulunabilir. Metin analizinin temel amacı, metni felsefe derinliğiyle doğru anlamak ve yorumlamaktır. Ama bir metin içindeki fikirleri, objektiflikle doğru anlayabilmek, çoğunlukla ‘sübjektif öznel bakış açısıyla’ mümkün değildir. Çünkü fikirler,  anlatılmak istendiği gibi değil de dinleyenin veya okuyanın anladığı şekliyle anlaşılmaktadır. Mevlana’nın “Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır” sözü, bu anlamda söylenmiş en düşündürücü sözdür.

Öyleyse, düşüncede temel anlam, çoğunlukla onu ‘okuyanın ya da dinleyenin bakış açısıyla’ yorumlanır ve değerlendirilir. Bu yüzden düşüncenin değerlendirilmesinde, çoğulcu bakışa ve derinlikli okumaya izin verilmelidir. Her insan için hatta aynı insan için bile zaman içinde farklı açılardan düşünceye bakıldıkça, farklı sonuçlar çıkarılabilir. Bu açıdan felsefe derinlikli bakış, birçok kavramı, doğru anlama çabasıdır. Bu yüzden, etkin dinleme yapabilmek ve zengin bakış açılarıyla düşünebilmek “doğru anlama” için gereklidir. Bunun için söyleyene ya da yazana görüşlerini açıklaması için fırsat tanımalı ve kelimeler yanlış anlamalardan veya anlam kaybından korunmalıdır.

Felsefe dilinde, filozoflar bile çoğu zaman kesin bir anlam kazanmamış çoğu sözcükleri, tarihin farklı dönemlerinde farklı yorumlamışlardır. Filozoflar, kelimeleri daha iyi anlayabilmek, her insanla daha çok anlaşabilmek için “dil felsefesi”ni geliştirmişlerdir. Thomas Hobbes “Bir insan düşünürken sözcüklere dikkat etmelidir; sözcükler, onların düşündüğümüz doğasının anlamı yanı sıra konuşmacının doğasını, kişiliğini ve ilgilerini de ifade ederler; erdemlerin ve kötülüklerin adları işte böyledir; birinin bilgelik dediğine, başka biri korkaklık; birinin vahşet dediğine, başka biri adalet ; birinin israf dediğine, başka biri büyüklük; birinin ciddiyet dediğine, başka biri aptallık diyebilir. (Leviathan) sözüyle, bu kavram belirsizliğine işaret vardır.

Neticede, anlaşabilmek için ortak bir dil kurmak, anlaşılamayan kelimeleri açıklayabilmek için imkan sağlamak lazımdır. Dillerdeki sözcüklerin anlamları, bağlamları ve kapsamı üzerinde, insanlar tartışmak yerine daha çok konuşmalı, birbirlerini anlamaya çalışmalıdır.

BABİL KULESİ EFSANESİ (Anonim)

Efsaneye göre, insanoğlu binlerce yıl önce tek bir dil konuşuyordu. Böylece bütün insanlar, birbirlerine uyum sağlıyor, rahatça iletişim kuruyorlardı. Ta ki insanlar, yüksek bina yapıp, ün salmak, Tanrı katına çıkmak, O’nun gizlerine ulaşmak için Babil Kulesi’ni inşa etmeye başlayana kadar…Bu saygısız kibir ve meydan okuma üzerine, Tanrı tek dil konuşan ve aralarında anlaşan insanların dilleri arasındaki birliği bozar. Kuleyi inşa eden insanlar, farklı dillerde konuşmaya başlayınca, aralarında ayrılık ve bölücülük başlar. İnsanlar artık anlaşamaz olunca, kulenin yapımı da durdur. Daha sonra dünya üzerinde çok sayıda ulus ve onlarca dil, böylece ortaya çıkar. Dillerin çoğalması hakkında bilinen ilk efsane budur.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu