banner4
25.02.2022, 13:01

DOST VE DÜŞMAN AYRIMI 


Frankfurt Okulu’nun son temsilcilerinden olan Habermas (1929- )“Öteki Olmak ve Öteki ile Yaşamak” kitabında, Carl Schmitt’ten sıkça söz eder ve ona yönelik eleştirisini açıklar. 
Alman hukukçu ve siyaset kuramcısı Carl Schmitt (1888-1985); siyasal düzende, devletin dost-düşman ayrımıyla içte siyasal birliği kurabileceğini düşünmüştür. Devletin “siyasal” birlik olması için bir ‘dışlama ölçütüne’ ihtiyaç vardır ki bu ayrım “öteki/yabancı” olanı yani “düşmanı” tanımlar.  Carl Schmitt’in görüşüne göre, homojenliği sağlayamayan bir devlet anormal bir devlettir ve çoğulculuk bu yüzden tehlikelidir.
Carl Schmitt bu görüşleriyle birlikte 1933'te Nazi Partisi'ne girmiştir. Berlin Üniversitesi'nde profesör, daha sonra Nasyonel Sosyalist Hukukçular Birliği’ne Başkan olmuştur. Carl Schmitt siyasetini, “siyasal birlik” ve “dışlama/düşman” üzerine kurduğundan, siyasal birliğin gözdesi ‘biz’ duygusuna sahip ‘partizan’dır. 
Tüm bu düşüncelerin karşısında olan Habermas ise, Carl Schmitt’i eleştirir: Siyaseti ve hukuku birleştirerek, devlet erkinde muhalefet temsilcilerini ‘iç düşman’ ilan etmek, insan haklarını zedelemektir. Habermas’a göre, Carl Schmitt'in siyasi rakiplerini ‘kötülerin elçisi’ şeklinde susturmak istemesi ve ‘iç savaş suçlusu’ olarak yargılama çabası, insan hak ve özgürlüklerine ağır bir tehdittir.
Aslında sosyal psikolojide Carl Schmitt’in tutumu, “otoriteryen kişilik” adıyla Adorno (1903-1969) tarafından açıklanmıştır. Adorno’nun “F ölçeği” tanımına göre: “Gelenekçiliğin öncelikli olduğu, geleneksel değerlere aşırı bağımlı olduğundan saldırgan eğilimli, öznelci bakış karşıtı, esnek düşünmeye karşı, boş inançlar taşıyan, kalıp yargılı, bireyin hayatını kaderci alın yazısına bağlayan, güç, sertlik ve yıkıcı eylem yanlısı, insanlara karşı genel bir düşmanlık ve kin duygusu güden ve bunu da o insanları tehlikeli bulduğundan yapan yansıtma eğilimli kişiler” birer otoriterdir.  Carl Schmitt bütünüyle bu sınıftandır. Bu tür kişiler önyargılı olarak sosyal gruplama yapar ve kendi üyesi olduğu topluluğu ‘dost’ diye tanımlarken; diğer bireyleri veya toplulukları ise ‘düşman’ şeklinde ayırır. Carl Schmitt gibi dar düşünceliler, farklılıkları abartarak ‘yabancı’ diyerek tanımladıkları grup üyelerini de birbirine benzer bulurlar (dış grubun homojenlik yanılgısı) ve bu yabancılarla savaşmayı gerekli görürler. Carl Schmitt’ göre savaş hakkı içerisinde halkın ölmesi ve düşmanı öldürmesi kaçınılmazdır. Haksızlık yapmayı umursamayan bu tür otoriter kişiler, yapacakları zulümleri -haklı sebepler üreterek- meşrulaştırırlar. Hiçbir ilişki olmayan iki olay veya durum arasında sanki ilişki varmış gibi algılamalar yaratıp, hayali ilişkisellik kurarlar. Sonra öfke ile kalkarak algıladıkları düşmanı cezalandırmaya ya da yok etmeye çalışırlar. Bu onulmaz halleri, korkunç kötülüklerin kaynağını oluşturur. 
Bu nedenledir ki Carl Schmitt’in katkısıyla ‘homojen devlet ve saf kan Alman ırkı oluşturma’ hırsı, barış içerisinde yaşayan insanlar arasında dost-düşman kalıp yargıları oluşmasına sebep olmuştur. Bu durum Almanya’yı büyük bir felakete sürüklemiştir. Bu kötü düşüncelerin kabul edilmesinin neticesini ise Alman halkı İkinci Dünya Savaşında çok ağır bedelle ödemiştir. 
İşte Jürgen Habermas, bu şekildeki dost-düşman ilişkisine dayalı ideolojiyi ret etmektedir. Ona göre ideolojik hegomanya yanıltıcı, körleştirici ve sağırlaştırıcıdır. Yanlış bilinç üzerine kurulmuş olan ideolojiler toplumsal olayların ve olguların doğru okunmasına engeldir. Toplumsal özgürlük ise dost-düşman ideolojisinin kalıplarından kurtularak gerçekleşebilir. 
Sonuçta Alman toplumu zamanla Habermas’ın bu görüşlerini benimsemiştir. “Öteki ile birlikte yaşama kültürünü” acı ile öğrenmiş bu toplumlar, barış içerisinde yaşamayı geliştirmişlerdir.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu