banner4
05.02.2021, 09:09

DEMOKRATİK KÜLTÜR

Demokrasi ve demokratik kültür üzerine daha fazla konuşmalıyız. En önemlisi, demokrasi kültürü konusunda, düşünce adamlarına müracaat etmeliyiz.

Alain Touraine (1925- ) Türk okurunun “Modernliğin Eleştirisi” kitabıyla tanıdığı, önemli bir demokrasi kuramcısı...O “Demokrasi Nedir?” kitabında, "Demokrasi için iki cephede savaşmalı”demekte:“Bir yanda, en güçlülerin hizmetinde bir ideolojiye dönüşme tehlikesiyle, öte yanda demokrasi adının, canının istediğini yapan, baskıcı bir iktidarın hizmetinde kullanılması tehlikesine karşı...”

Touraine, demokrasiyi, hem gelişmiş hem de gelişmemiş ülkelerde tehdit altında görmektedir: Gelişmiş ülkelerde ‘bırakınız yapsınlar’ tutumundan dolayı, gelişmekte olan ülkelerde ise totaliter diktatörlüğe dönüşen durumlar nedeniyle...”Gelişmekte olan ülkelerde, bir kültür ya da din ile bir toplum ve devlet arasında doğrudan bir ilişki kurmak suretiyle, cemaate müracaat etmek, demokrasiyi tahrip eder” demekte. Üçüncü dünyanın pek çok ülkesi ya milliyetçi ya da cemaatçi bir diktatörlük arasında kalmaktadır ki böyle bir durumda “demokratik düşünce ve toplumsal hareketler, bu iki otoriter çözüme karşı savaşmalı ve hem köktenciliğin hem de militarizmin kurbanlarını savunmalıyız” görüşünde...

Modern toplumlar, farklılıklarla birlikte, toplumsal birliği ve dayanışmayı nasıl sağlayıp, ne şekilde devam ettirebilirler?

Söz konusu tehlikeleri bilerek: Otoriterlik kavramı, bireylere ya da gruplara karşı “keyfi uygulamalara yönelebilen” bir yetki biçimi. Gücü elinde bulunduranlar, seçmenlere karşı sorumlu değil ve kamu uygulamaları toplumsal rızaya dayanmaz. Otoriter rejimler, kişisel diktatörlüklerden, parti ve askeri diktatörlüklerine varıncaya kadar, çok çeşitli şekillerde ve demokratik olmayan bir siyaset biçimi temsil ederler.

Diğer taraftan Totaliterlik dahi halkın bütünüyle, devlet tarafından baskı/ tahakküm altına alındığı bir siyasal rejim. Daha ideolojik, tek parti yönetimi ve hayatın her alanına devletin müdahale ettiği türden.20.yüzyılın faşist ve sosyalist rejimleri, totaliter rejimlerin örnekleridir.

İşte bu tehlikelere karşı Alain Touraine, Batı’da Cemaatçiliğe doğru yaklaşma görür: “Cemaatçilik, insanın belirli ihtiyaçlarına cevap vermekle birlikte, insanı ve toplumu tek kültür, tek kimlik ve tek hatıraya hapsetmesi yüzünden, çeşitlilikten değil, tek biçimlilikten yanadır; açıklıktan yana değil, içine kapanmaktan yanadır” demektedir.

Touraine’e göre, modernliğin dünü ve bugünü otoriter ve totaliter rejimlerle dolu. Batı, modernleşmesinin ayırdığı dünyaları birleştirmek, açtığı yarayı tedavi etmek için “entelektüellerle” birlikte hareket etmelidir. “Eğer bunu yapamazsa, Batı, cemaatçi diktatörlüklerin denetimi altına girecek; kitle toplumunda ise tüketiciliğin ve kârın hizmetkârı olmayı kabul edenlerden başka entelektüele ihtiyaç kalmayacak...”

Ona göre; “Demokrasi, kendi çıkarlarına aykırı da olsa dahi, her türden çoğunluğun, her çeşit azınlığa haklarını tanıdığı ve onları kendi temel haklarını icra etmesini engellemediği” bir rejimin adı.“Demokratik ruh, birlik ile çeşitliliğin birbirlerine bağlı olduklarının farkında olmaya dayanır.”

Demokrasinin üç boyutu bulunduğunu belirten Alain Touraine, “temel haklara saygıyı”, “vatandaşlığı” ve “siyasal liderlerin temsil edebilirliğini” önemsemektedir. “Demokrasi prosedürlere indirgenemez, çünkü devletin birliğiyle toplumsal eyleyenlerin çokluğu arasında bir aracılıklar bütününü temsil eder. Bireylerin temel haklarının güvence altına alınması gerekir; aynı zamanda bireylerin kendilerini birer yurttaş olarak duyumsamaları ve toplu yaşamın oluşumuna katılmaları gerekir.”

Touraine’ye göre, Devlet sadece ülkenin ve ulusun değil, toplumsal aktörlerin ve onların özgürlük ve sorumluluğa erişmelerinin hizmetkarı olmadıkça, demokrasi var olmaz.

Düşünüre göre, modernliğin iki yönü var: Biri “Devletin keyfi gücünü sınırlayan hukuk devleti, diğeri ise halkın egemenliği...” Ancak, “Demokrasi ile hukuk devleti arasında zorunlu bir bağ yok, çünkü demokrasi hukuk devletinden değil, özgürlük ve eşitlik gibi ahlâki ilkelere müracaattan doğmuştur” der.

Demokrasinin varlık şartı, devlet gücünün sınırlanması sorunu, aynı zamanda “güçler ayrılığı meselesinin nasıl anlaşılması gerektiği” sorunudur:

Touraine açısından esas mesele, kendi başına ve biçimsel olarak güçlerin ayrılığı değil, aksine sivil toplum, siyasal toplum (partiler, meclis ve hükümet) ve devlet arasındaki bağlantıların doğası ve etkilerin yönünün nasıl kurulduğu ile ilgilidir:

“…Eğer etki, yukarıdan aşağıya doğru uygulanıyorsa, demokrasi yoktur; fakat içinde toplumsal aktörlerin, kendi temsilcilerini, bu temsilcilerin de devleti kontrol ettiği bir toplumu demokratik olarak tanımlayabiliriz. Herkes için eşit fırsatlar temin ederek, karşılıklı tanımanın ön şartlarını yaratarak ve özgür bir toplumun bir parçası olunduğu hakkında farkındalık yaratılarak, özgürlük faal bir şekilde savunuluyorsa, bir bütün olarak, siyasi aktörlerin demokratik talebi vardır. Onlar, sesi olmayanlara bir ses vermek ve onların siyasal ve iktisadi kararların şekillenmesine katılımına imkân vermeye çalışırlar. Ancak, bir toplumsal hareket kendini bir sorunla (örneğin ilerlemeyle) özdeşleştirir ve de ‘hasmını ortadan kaldırılması gereken bir engel, bir düşman ya da hain ilan ederse’, işte o zaman demokratik toplumsal hareket, vasfını kaybedip, belki bir mezhebe ya da otoriterlik  hareketine dönüşür.”

Ona göre, demokrasinin temeli, hukuk devletinde değil, halkın egemenliğindedir. Çünkü “Biçimsel anlamda hukuk devletinin kurum ve kurallarının mevcut olması, bunların özgürlük karşıtı kullanımını engellemez” görüşündedir. Demokrasinin mevcut olabilmesi için ise en başta “devlet gücünün temel haklara saygı talebi ile sınırlandırılması” gerektiğini söyleyen Touraine, “Vatandaşlık ve siyasal liderlerin kendi etnik, dini, cemaatçi bağlarına ve bağlılıklarına dayalı ve çıkarları için değil, siyasal bir topluma bağlılıktan doğan temsil görevini yerine getirmesi” lüzumunu söylemektedir. Esas olarak,  insanın  özgürlüğünü garantileyecek bir demokrasi ki hem dağılma, hem aşırı bütünleşme ya da tektipleşme tehditlerini bertaraf edebilecek bir yapı ile kültürel demokrasi kurulabilsin...

Touraine’nin en çok değer verdiği düşünce bu sebeplerle, “Kültürel demokrasi”dir. “Çok kültürlülük değil, kültürel çeşitliliğin ulusal, toplumsal birlik ve dayanışma içinde korunmasını ve kültürel değerlerin akıl ile uzlaştırılması, bireysellik kazanmış insanın yani öznenin iradesine bırakılan demokrasi, kültürel demokrasidir.”

Alain Touraine’e göre; kültürel demokrasinin hayat bulabilmesi için “entelektüellere” önemli görevler düşmektedir:

“Bir zamanlar özgürlük, çoğunluğun azınlığı devirmesi demekti... Bizim bugün savunduğumuz özgürlük ise, azınlıkların toplumsal ve kültürel haklarını tanımak ve bu nedenle çeşitliliği ve her bir bireyin kendisi olma ve kendi değerlerini ve kendi eylem biçimlerini tarihsel eylemin vasıtaları ile birleştirme hakkını savunmak demek... Bir zamanlar adalet herkesin kanun gözünde eşit olması ve imtiyazların yok edilmesi demekti... Şimdi ise adalet, özgürlüklerin kurumsal olarak savunulması, suiistimallerin, şiddetin ve yolsuzluğun kınanması demek... Fakat en sert şekilde kınadığımız suçlar, bireyin onuruna karşı ya da her bir bireyin kendi olma ve insan olarak tanınma hakkına karşı işlenen suçlardır. Bundan dolayı da ırza geçmenin ve çocuklara karşı cinsel istismarın daha da sert bir şekilde kınanması lazımdır. Yine aynı sebeple, bireyleri doğal türlere (hayvanlara) döndüren ve özneye (kendi olma hakkına) evrensel var olma hakkını ret eden, ırkçılığa karşı olmak gerekir.”

Netice olarak, Touraine demokrasiyi, basitçe halkın kendi kendini yönetmesi olarak değil, çok boyutlu bir toplumsal olgu olarak düşünür. Demokratik toplum, bireysel özgürlükler ve farklılıklara saygının, ortak varoluşun akılcı irade ile birleştiği bir durumda inşa edilir. Bunun yapılabilmesi ise bireylerin sırf kendi çıkarları veya özgürlükleri için değil, aksine bir yandan kendilerini korurken, diğer yandan anlamlı bir ortak varoluşa taşıyacak dengeleme  sağlanmalıdır. Touraine’ye göre gerçek demokrasi, “kültürel demokrasi”dir. Bunun için  “demokratik kültür” gereklidir. Bu kültürün özü, birlik ile çeşitliliğin birbirlerine bağlı olduğunun farkında olunmasıdır. Touraine’nin temel iddiasına göre, biçimsel olarak bazı kurum ve uygulamaların mevcut olması, belli bir sonucun elde edilmesi için gerekli ama yeterli değildir. Bunların demokratik kültür anlayışı ile örgütlenmesi, kurumların ve çalışanlarının demokratik kültür kazanması da gerekmektedir. Öyleyse, Alain Touraine’nin de vurguladığı gibi siyasal alanın yeniden kurulmasına ve demokratik düşüncelerin yeniden doğmasına yardım edilmelidir.

Yardımcı Kaynaklar:

Touraine, A. (2018), Modernliğin Eleştirisi, Yapı Kredi Yayınları.

Touraine, A. (2019), Demokrasi Nedir? Yapı Kredi Yayınları.

Touraine, A. (2017), Birlikte Yaşayabilecek miyiz?Yapı Kredi Yayınları.

Meraklılar için not: Alain Touraine'le dünyaya ve siyasete dair her şey | Habertürk Özel Röportaj - 24 Aralık 2020 https://www.youtube.com/watch?v=MRm5DEqEbsA

Yorumlar (0)
12
az bulutlu