banner4
18.03.2021, 22:13

CEP TELEFONUNDA DÜNYA MARKASI OLABİLECEKKEN, NASIL GERİ BIRAKILDIK?

Bugün büyük çoğunluğumuzda değeri Onbin TL’lerle ölçülen değişik marka cep telefonları var. Hatta bazılarımızda birden fazla cep telefonu mevcut. Son 20 yıldır da, herbirimiz hatta eşimiz, çocuklarımız en az 5-6 kez de cep telefonlarımızı yenilemişizdir.

Anadolu Ajansının 13.02.2020 tarihli açıklamasına göre, Türkiye son 5 yılda yani 2015-2019 yılları arasında cep telefonu için 12,8 milyar dolar para harcadı.

Detaylarına baktığımızda; 2016’da 13,4 milyon adet cep telefonu ithalatı İçin 3 milyar dolar, 2017’de 8,3 milyon adet ithalat İçin 1,8 milyar dolar, 2018’de 7,7 milyon adet cep telefonu ithalatı için 1,6 milyar dolar, 2019’da 8 milyon adet cep telefonu ithalatı için 1,1 milyar dolar ödendiği açıklanmaktadır. Tabiki bunlar resmî ithalat rakamlarıdır, örneğin yolcuların hakları çerçevesinde getirip sisteme kaydettirdikleri dahil değildir.

2020 yılında bu rakamın 1,8-2 milyar dolar civarında gerçekleştiği belirtilmektedir.

Peki biz bu sektörde neden üretici olarak yokuz? Bir marka neden oluşturamadık?

Şimdi bunun nedenleri olarak geçmişte yaşananlara bir bakalım:

Esasen, Türkiye 1997’de ilk cep telefonunu üretmişti. Bu çalışmalar aslında, Aselsan’da 1994 yılında başlar. Yöneticilerimiz ve Mühendislerimiz geleceği, ihtiyacı, pazarı ve potansiyeli görmüşler ve çalışmaları başlatmışlardır.

1997 yılında “Aselsan 1919” ismiyle ülkemizde, o devirde oldukça başarılı ve kaliteli cep telefonu üretilmiştir. Kendi ürettiğimiz bu cep telefonumuz, standart pili dahil 185 gram ağırlığında, boyu 12,9 cm, eni 4,7 cm ve kalınlığı 2,5 cm idi ve gerek kullanım özellikleri ve gerekse fiziki özellikleriyle alanında dünyada en önlerde idi. Ki o tarihlerde mesela günümüzün popüler telefonu olan ıphone’nun esamesi bile ortalarda yoktu. (Ki ıphone’un ilk sürümü tam 10 sene sonra olacaktır).

Aselsan’da cep telefonu üretimi başlamış ve, oldukça yoğun ilgi ve talep de görmüş,  iç ve dış siparişler bile alınmaya başlanılmıştı.

Anlatılanlara göre: Projenin başına, yabancı bir elektronik şirketinden bir mühendis getirilmişti. Bu mühendis, geldiği şirkette de benzeri bir projeyi başarıyla tamamlamış bir proje lideri idi. İddialara göre, daha önceki şirkette üretmiş olduğu cep telefonuyla ilgili bilgileri kullanınca, telif hakları ve patent sorunları vb ortaya çıkıyor. Mahkemeler, davalar, vs vs bir sürü aleyhte süreçler başlar. Bu süreçlerde, konuya sahip çıkan sağlam bir irade olmayınca konu önce küllenmeye, sonra da unutulmaya terk edilir. Yani içeride ve dışarıda birilerinin sinsi planlarıyla konu çok güzel kadük edilerek, onlara alan açmak için bizim saha boşaltılmıştır. Aynen ürettiğimiz “Devrim” marka otomobilde yaşadıklarımız gibi yani.

İşte tam bu noktada Türkiye’nin cep telefonu markası ve muhtemelen dünya markasının da başlangıcı olacak “Aselsan 1919”a bu ülkemiz sağlam ve kararlı bir şekilde sahip çıkmaz ya da çıkamaz.

Başarısızlığın tek nedeni bu da değildir. 1,5 ayda Türkiye’nin ihtiyacının % 10’unu karşılayacak aşamaya gelinmesine rağmen, tescil, tanıtım, reklam ve pazarlamada kurumsallaşma sağlanamaması, parçaların büyük çoğunluğunun ithal edilmek zorunda olunması ve ithalatta yaşanan sıkıntılar da adeta “bitişi tetiklemiştir”.

O yıllar, Türkiye’mizin o kadar büyük iç ve dış sorunları vardır ki: Bir yandan 28 Şubat süreci, bir yandan işsizlik ve enflasyon, batan bankalar, dibe vuran ekonomi, içte ve dışta asala, pkk, vb terör örgütlerinin olayları, vs vs vs. Yani Türkiye’nin hiçbir alanda bırakınız kalkınmasını, kafasını bile kaldırmasını istemeyen iç ve dış düşmanlar, bunların yanında ömrü en çok 2 yıl sürebilen koalisyon hükümetlerinin cılız ve güdük icraatları. 

O yıllarda bâkir bir alan ve dünya çapında yüksek talepli sektör olacağı belli olan, cep telefonu sektörüne Türkiye’nin kalıcı, sürdürülebilir ve rekabet edici olarak girememesi nedeniyle, Türkiye’nin bu girişiminden yani cep telefonu üretiminden korkan ve uyanan Nokia, Ericsson gibi şirketler, çok geçmeden boşluğu doldurur ve iç pazarımızı da ele geçirirler zaten. 

Tam burada, rahmetli Bülent Ecevit’in bir sözü aklıma geldi. Şimdi adı Avrupa Birliği olan topluluğun o zaman ki adı Ortak Pazar idi. Türkiye’nin Ortak Pazara giriş çabalarıyla ilgili rahmetli Ecevit olaya soğuk bakmış ve Ortak Pazar’a girersek “Onlar Ortak, biz Pazar oluruz” demişti. Haksız değilmiş. Bu vesileyle tekrar Allah rahmet eylesin diyorum.

Neticede, henüz ortada bugün dünya markası olan ve herbirimizin de kullandığı telefonlar bile yokken, Türkiye’mizin “Aselsan 1919” ismiyle ürettiği cep telefonu tarihe karışır.

Mesela, bugün, dünyanın popüler cep telefonlarından olan Apple’ın ve İPhone’un ilk telefonu olan birinci kuşak İPhone’un resmî sunumu, ilanı ve satışı, Steve Jobs tarafından 29 Haziran 2007 tarihinde olmuştur. Yani Aselsan’ımızın üretiminden tam 10 sene sonra. Ürettiğimiz ilk cep telefonumuza her anlamda sahip çıkıp devam ettirebilseydik, acaba bugünkü ünlü markalar olurmuydu? Ve biz nerelerde, hangi aşamalarda olurduk? Düşünmek lazım.

Başta Aselsan’ımızın olmak üzere, bir kısım siyasilerin, bürokratların, teknokratların, mühendislerimizin çabaları yetersiz kalmış ve cep telefonunda, bugün çoktan dünya markalarından biri veya birkaçına sahip olabilecekken, maalesef bu alanda da sahipsizlikten, iradesizlikten, maddi ve manevi güçsüzlükten dolayı dışa muhtaç kalmışız. 

Muhtaçlığı ve kayıpları sadece ekonomik anlamda anlamamak gerekir, olayın uluslararası imaj ve reklam, akıllı telefonlar üzerinden istihbari çalışmalar, iç ve dış istihdam, yatırım, cari açık dengeleri, teknoloji yenilemeleri ve diğer alanlara transferleri gibi birçok yönleri de bulunmaktadır. Yani göle atılan bir taşın etrafında büyüyerek oluşan halkalar gibidir.

Şimdi, 1997’den 2021’e kadar geçen 24 yılda, yılda ortalama 2 milyar dolardan 48 milyar dolar paranın ithalata gitmediğini ve hatta bir o kadar da ihracat yaptığımızı yani toplam takribi kaybımız olan minimum 100 milyar doların ülkemizde kaldığını; ilaveten binlerce istihdam yarattığımızı bir düşünün? 

Türkiye’miz yakın geçmişinde (mesela son 70 yıl içerisinde) birçok alanda, o kadar çok fırsatlar kaçırmıştır ki, daha doğrusu enerjisi kasden içeride ve dışarıda çalınarak kafasını kaldırıp kendisine gelmesine fırsat verilmemiştir ki, insan bugünden geriye doğru bakınca bunları daha iyi anlıyor. 

Öyleki, yakın tarihlerde Aselsan’da adına intihar denilerek geçiştirilen mühendis ölümlerini, asala, pkk, fetö gibi örgütlerin sinsi ve planlı kumpaslarıyla kaybedilen yılları, asala-pkk vb kukla terör örgütleriyle çalınan canlarımızı, yıllarımızı ve paralarımızı, Ve biz bunlarla sinsice ve kasden uğraştırılırken ecnebilerin bize her alanda nasıl tur bindirdiğini şimdilerde daha iyi anlıyoruz.

Bu günlerde, Çin’in cep telefonu markası olan “Oppo” ve “Tecno”nun ve Güney Kore’nin markası olan “Samsung” firmalarının, Türkiye’de cep telefonu üretmek için yatırım yapacaklarını ya da yapmak için harekete geçtiklerini duyuyoruz. Geçmişi düşününce, bir vatandaş olarak bu gelişmelere sevinsem mi, üzülsem mi bilemiyorum. Keşke kendi markamızı oluşturup üretseydik demeden de geçemeyeceğim.

Rahmetli Üstad Necip Fazıl’ın şiirindeki ifadesiyle olayların özeti:

“Tam 30 yıl saatim çalışmış ben durmuşum,

Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum”..

Umarız önümüzdeki yıllar her alanda hızla toparlanıp öne geçmek için çok çok iyi değerlendireceğimiz yıllar olur, ki ben buna candan inanıyorum. Bunu başardığımızda, uyanan dev, dünyaya tekrar mührünü vuracaktır; eminim!..

Yorumlar (3)
Yaşar Çiftçi/Kimya Yüksek Mühendisi 3 yıl önce
Kaleminize sağlık Saygıdeğer Müsteşarım
Kamil SÜMER 3 yıl önce
Fitmalarımız, üretimden ziyade ithal et. Sat. İle daha çok para kazandıklarından ve zamanın Hükümetleri ithalatı zorlaştırıp, üretimi teşvik etmediklerinden. Aselsan 1919 Nostalji olatak hafızamızda kaldı.
Musa ARI 3 yıl önce
İnşAllah sayın Müsteşarım. İlk defa duydum, hiç isitmemistim. Üzüldüm. Elinize sağlık, saygılar sunarım.
12
az bulutlu