banner4
08.07.2020, 17:18

Bütün Mesele Güçler Dengesi...

Rusya ve Amerika dün gibi bugün de dünyanın “soğuk” ve “sıcak” savaşlarında denge unsurları olmaya devam ediyorlar. Bu iki sahip, Yeni Dünya Düzeni’nin lokal çatışmaları dahil, her türlü diyaloglarını legal ilegal diplomasi masalarına taşıyorlar. Efo Dayının deyişiyle bunlar her konuyu buralarda,” her şeyi önce kendileri için bereketlendiriyorlar.”

Son yıllarda bu emperyallerin en belirgin tavırları, sıcak savaşı ancak jeoenerji adına göze alabildikleri bir başka dikkat çekici özellikleri olmuş. Bu eğilimlerini, Ortadoğu’da ve özellikle sınırlarımızdan itibaren an be an içine çekildiğimiz Suriye’deki gerçek savaş oyununu öteden beri milyemle gözlüyorduk, artık sahadayız… Jeoenerji nedeniyle Ortadoğu ve Akdeniz’deki kara ve deniz labirentlerinin öne çıkarıldığı bir süreç yaşamaktayız. Bizi hangisinin, hangi teorik amaçları için, nasıl bir taktikle içlerine veya yanlarına çektikleri henüz belli değil… “*Virusgate”(kovid-19) sayesinde çok şey belki netleşemiyor. Tüm diplomatik ittifaklar buzlukta bekletiliyor. Bu arada kulağa, göze ve enerji susamışlığına iyi gelen “mavi vatan” çıkışımız bize göre net ve BM.ler onaylı… Ama Libya üzerinden ABD istikametine doğru yönelmemiz bizi nasıl bir ufuka yönelttiğinden de henüz emin değiliz. Eskiyi yenileyen, yeni bloksal parametreler görülmese de ucun ucun seziliyor. Dış politikamızdaki Amerika ile limonileşme süreci yerini kadayıf tatlısına bırakmaya yöneliyor. Amerika ile Türkiye arasındaki bu diplomatik dönüşümü, yeni stratejik hamleyi Rusya nasıl karşılar? Enerji yatırımları, ticareti, silah alımları, turizm ve diğer ekonomik ilişkilerimiz klasikliğini ve istikrarını bozmadan nasıl bir senaryo ile sürdürülebilir? Bu bölgesel ve Afrikasal petrol ve gaz mücadelesi şüphesiz  blok ittifakları üzerinden yürüyecektir. Derin Rus ve İran ittifakı kıskacından son yıllarda bu ittifak içine üçüncü adam olarak yönelen Türkiye’nin, Türkiye-Rus ilişkileri bozmak adına; Rus uçağının düşürülmesi, elçisinin öldürülmesi provokasyonlarına rağmen ekopolitik ilişkiler yara almadan atlatıldı. İranla ilişkiler, Suriye’de Rusya üzerinden yürütülüyor görüntüsü verse bile, Rusya-Türkiye ilişkilerinin Suriye’de Amerika’ya yerleşik değil, göçebelik devrini yaşatıyor.

Körfez savaşlarından beri bölgeden izole olmasa da pasifize olan Rusya, “Arap Baharları!”yla birlikte, İkinci Putin Baharı’nı yaşamaya başladığı biliniyor.

Akdeniz’deki müzmin müdavimliği, mevsimsiz devre mülkü haline gelen Suriye Arap Cumhuriyetine hamilik alanını perçinleştirmişe benziyor. Şimdi de Libya ile stratejik konumunu etkinleştirerek, loklal de olsa Afrika kıyılarında da aktif, kalıcı yeni bir sütre derdinde. Elbette bunları Ortadoğu’nun ve Afrikanın Akdeniz kıyılarında jeopolitik, jeostrateji ve jeoenerji alanlarında Boz Ayı sessizliğiyle herkese

uğramayı ve dinlemeyi, ama bildiğini okumayı sürdürüyor.  

ABD’nin Ortadoğu’daki şeceresine yeniden bakacak olursak; 25 Eylül deki Özgürlük Referandumunda Kürdlere bilmem kaçıncı kez ihanet etmesine rağmen Kürdistan Federal Yönetimi hariç, tüm Federal Irak’ı terkisine alamayan ve Nato üyesi yapmada geciken ABD, İran cenahıyla sessiz ama derin travmasını yaşamaya devam ediyor… Aynı ABD, Suriye’de minimum maliyetli, piyadesiz, göçebe savaş stratejsini ancak eklektik bir güçle kabuk değiştiren Pkk/Pyd ile sürdürmekte ısrar etti, ediyor. Libya’da Mısır, İsrail ve AB kalkanında görülse de Türkiye’ye gülümsemeye çalışıyor. Akdeniz’in suları Süveyş kanalından mı, Cebelli Tarık Boğazında mı daha çok kirlenerek ve kanlanarak akacak? Zaman babaya ihtiyacımız var.

Ortadoğu bilindiği gibi, Petrogaz, inanç (din) ve cetvel sınırlı devletler topluluğu zenginidir. Petrol ve gaz olmazsa eğer, tüm Ortadoğu hatta kuzey Afrika hepi topu Arap, Fars, Türk, İsrail ve Kürd’den müteşekkil değil mi?

Bugün, Ortadoğu’da ve Afrika’da Arap Birliğinin sağlanamamasının yarattığı huzursuzluk,  dört devlette, dörde bölünmüş Kürdü, suyu ve petrolüyle yabana atmak, huzursuzluğun bir başka tamamlayıcısıdır…

Bu dünya yalancı da olsa, kanlı da olsa, nimetleri çoğumuza güzel geliyor.  Oysa namuslu her insanın vatanı ve emeği kendisine en güzel nimettir. İstanbul’a yeni gelen Erzurumlu dadaşa, arkadaşı;” İstanbul’u nasıl buldun Dadaş?” sorusuna, dadaş; “Ulâ Zeki, Zeki İstanbul ne ki? Erzurum yayla yayla.” der.

İnsanlığın inanç boyutuyla bile kendine yetmemesi, septizmden kurtulamaması ile ilgili sevgili arkadaşım *Helen’e on yıllar önce sorduğum soruyu, burada size de sorarak bu yazıyı bitireyim, istiyorum;

…/Sevgili Helena

Tanrıların çoğu Olympos’lu.

Bir tesadüf ki, aklımın almadığı,

Neden, bütün peygamberler Ortadoğulu?/…”

*Bir şiirimin adı( İtalya’lı bir arkadaşım...)

Yorumlar (0)
12
az bulutlu