banner4
04.02.2022, 01:39

BİR YUDUM HAYAT

Halil Kırık arkadaşım yeni kitabını bana göndermiş. Bana “bilgiyle ve sevgiyle kal” diyerek imzalamış kitabını... Kitabını okuyanlara ışık olsun diyerek insanlığa, huzura  katkısı olan bir kitap hazırlamış: “Bir Yudum Hayat”.

Kitapta verilmek istenen ana temayı şu hikâyeyle açıklamış: Genç bir adam, kralın sarayına gider. Kral gencin eline, içinde sıvı yağ bulunan bir kaşık verir ve bu yağı dökmeden sarayı dolaşmasını ister. Genç, yağı dökmeden sarayı dolaşıp gelir. Kral o gence, “Salondaki Acem halılarını gördün mü?” diye sorar, genç görmediğini söyler; Kral, güzel bahçeyi görüp görmediğini sorar, genç, görmediğini söyler, Kral, değerli kütüphaneyi görüp görmediğini sorar, genç yine görmediğini söyler. Bunun üzerine Kral, gencin sarayı ikinci kez dolaşmasını, ancak bu kez bütün bunlara dikkatle bakmasını söyler. Genç, sarayı dolaşıp gelir; her şeyi görmüştür ama kaşıktaki yağı da dökmüştür. Kral gence “Yaşamın gizli yanı, kaşıktaki birkaç damla yağı dökmeden dünyaya bakabilmektir,’’ şeklinde öğüt verir. Yazarımız da bu düşünceden hareketle: “Kaşıklarımızdaki birkaç damla yağ, görevlerimizi, çevremize karşı sorumluluklarımızı sembolize ediyor. Galiba üç grup insan var: Birinci grubu, kaşıktaki yağı dökmeden ancak dünyaya da bakmayan insanlar oluşturuyor. İkinci grubu anlık hazlar peşinde koşup, yağı ve kaşığı kaybedenler oluşturuyor. Üçüncü grubu ise, Simyacı’da önerilen türde yaşayanlar oluşturuyor, kaşıkltki yağı dökmeden de dünyaya bakabilmeyi beceren insanlar. İsteyen herkes üçüncü gruba girebilir. Kendimizi eğitirsek, kaşıktaki yağı dökmeden dünyaya ve bu arada kendimize bakmayı öğrenebiliriz; yürüdüğümüz yolları yaşayarak yürümeyi becerebiliriz.”

“Bir Yudum Hayat” kitabı bu yolu öğretmeye çalışıyor:

Halil Kırık yazılarına önce umutla başlıyor: “Her sabah yeniden güneş doğuyorsa, senden ışığını esirgemiyorsa, yağmur yüklü bulutlar dünyada kötülüklere rağmen her zaman rahmetini sağanak sağanak yolluyorsa, kirlenmiş sevgilere inat gökkuşağı tüm cömertliyle renkleriyle kuşatıyorsa, her sabah bahçene konan kırlangıç kuşu sevgiyle ötüyorsa, her akşam ay karanlığa inat ışığını veriyorsa hala senin için, benim için, insanlık için umutlar vardır. Unutma yaşam devam ediyorsa, umutlar da devam etmeli değil mi?”

Sonra ustaca yaşamın sırlarını öğretiyor: “Senin varoluşunda gizli olan gerçeği keşfetmek ancak kendin olmak yürekliliğini gösterince açığa çıkar. Yolundaki en büyük engel, sana başkalarınca verilmiş olan gerçek sen olmayan diğer benliğindir ve bunu yolunun üstünden çekmek, kendin olman sorumluluğundur. Bu sorumluluktur seni özgür yapacak olan.”

Geriye artık insanın kendisiyle yüzleşmesi kalıyor: “Kendinle barışık olmayı seçmediğin için yalnızsın. Başkalarını suçladığın için yalnızsın. Sevmeyi öğrenmek yerine sevilmeyi beklediğin için yalnızsın. Sevmekten korktuğun için, sevmeyi bilmediğin için yalnızsın. Para, unvan, başarı gibi kavramları, dostluğa tercih ettiğin için yalnızsın. Arzularını egonu tatmin edecek para, güç isterken ruhun can çekişmekte sevgisizlikten...”

Kitapta verilmek istenen hayat felsefesi cesaret verici: Herkesin ‘neme lazımcılık’ yapıp kendini koruma güdüsüyle, var olan haksızlıklara boyun eğmesi toplumsal cinayettir. Adalet için adam bekleme, adım at, adım at ki başkaları da adalet için cesaret alsın senden. Gemide herkes varsa, su alan gemi herkese mezar olur. Korkaklar korkutarak kötü emellerini, ihtiraslarını besler, masumları kullanır çıkarları için.”

Kitap olgun insanın tarifini yapıyor: “Olgunluk kendimizi, başkasını her yönüyle kabul etmektir. Kabul etmek olumsuzlukları onaylamak demek değildir, kabul etmek uyumdur, hoşgörüdür, egodan sıyrılıp her şeye rağmen insani değerleri üstün tutmak, sevgiyi, dostluğu, vefayı merhameti her şeyin üstünde tutmaktır.”

Olgunluğa giden yol ise bilgiden geçiyor: “Bilgili, erdemli olan kişinin ufku, bilinci geniş olur, yaşam içinde sorunlara daha aktif çözümler bulur. Sürekli merak, öğrenme isteği onu üretken yaptığı için hedefleri, başarı hazzı yüksek olur. Nitekim insan ürettikçe, mücadele ruhu, sabır, deneyim kazandıkça olgunlaşıp toplumda fark yaratır” demektedir yazar.

Toplumda sosyal hastalıklar çok fazla ise ve toplum bunu normalleştirmişse bu  hastalıklardan kurutmak da elbette zorlaşıyor: “En zoru ise insanların, toplumun kendi zafiyetlerini görmedeki cesaretsizliği, isteksizliği, öğrenilmiş çaresizliğini aşamamasıdır. Çelişki şu: Sorunlardan şikayetçi olmak ama sorunlara yol açan düşünce, davranışları bırakamamak hatta savunmak…” 

Toplumsal gerilim hastalığının sonuçlarını da açıklıyor yazar: “Mutlak değişmez bilgiler üzerine eklenmeyen farklı bilgiler kişiyi zamanla öfke duvarlarına hapseder, bağnazlık süreci artar ki başka farklı düşünenleri, başka değerleri çiğnediği için bertaraf etmek ister, şiddet bile bu yolda kutsal atfedilir...”

Yazara göre mutlu olmanın ve iyiliğin yolu belirli: “Merak ve şüphe aynı zamanda vicdan algısıyla bilgiyi işleyince ortaya empatiye, evrensel faydaya dayalı fikirler, yeni çözümler sunulur. Hiçbir özgürlük talebi başkasının varlığını tanımadan, ötekini kabullenmeden, farklılığa saygı duymadan ve bu erdemleri uygulamak için bilinçlenmeden gerçekleşmez. Başkasının esaretine, hakkının yenilmesine göz yumup sadece kendi özgürlüğünü talep etmek zulmün başka adıdır! İnsanlık için istediğini başkası için de istediği ölçüde kolektif biçimde özgürleşecektir.”

Arzuların esiri olmuş insanlar ‘köle ruhludur’ ve ruhun özüne yabancı: ‘İnsanlar, insanlar arasında insanlara hasret yaşarlar’ demiş Özdemir Asaf… “Kendimize yabancılaştıkça, kalabalıklar ancak maske olur zayıflığımıza, boşluğumuza.” 

İnsanları yönetme sanatı olan siyaset; doğruluk, dürüstlük ve erdem üzerine olmadığında, ‘insanları kullanmak’ karakteri bozuyor: “İlişkilerdeki politik tavırların arttığı zamanımızda duygusal ilişkilerin de politize olması toplumsal huzur için vahim bir durum. Politize olan tüm ilişkiler maskedir, samimi değildir, çıkara dayalıdır, denge güvene, sevgiye değil ranta göredir.”

Toplum hasta olduğunu bilmez ise tedavi de mümkün değildir:“Şunu hiç unutmayalım; insan, insanın yurdudur. Kişide vicdan, merhamet, yardım etme gibi en mühim nitelikler olmadıktan sonra kişinin sahip olduğu diğer nitelikleri onu gerçek manada insan olma sürecine itmeyecektir. Ayrıca statü, sınıf, maddiyat, akıl, entelektüel düzey, din, ideoloji vs. gibi ne kadar çok etiket olursa olsun merhametten, yardım etmekten, sosyal sorumluluktan geri kalan kişinin gerçek manada sahip olduğu değerleriyle tutarlı olmadığını söyleyebiliriz.”

Tüketim nesnesine dönüşen ve eşyalardan daha değersiz duruma düşürülen insan, manevi buhranlarını çoğu zaman aşamaz: “En büyük fakirlik doyumsuzluk ve de tüketim çılgınlığıdır. Üretmeyip sürekli tüketim derdinde olanlar bir zaman sonra üretenlere sorun yaratmaya başlıyor. Üretmek için içsel zenginliğe gereksinim varken içsel fakirlik, yetersiz benlik anlayışı kişi daha çok tüketmeye sevk eder ki ego burada güç kazanır. Egosuna yenilen kişi gelişme, öğrenme ihtiyacı duymaz, hayat artık anlık hazları elde etme sürecinde olur ki kişi elde edemediği her şeyin kölesi olur, elde ettiği şeylerin de nankörü...”

En sonunda mutluluğun tanımını yapıyor yazar Halik Kırık: “Kendine ait olanı, koşul öne sürmeden, başkalarıyla paylaşabilmek ve verebilmek cesaretini ancak kendisiyle birlik- bütünlük kuracak kadar derin, yüreği alabildiğine geniş olgun ruhların işidir, onların mutluluk aracıdır bunlar. Nitekim insan kendi özüne vardıkça edindiği evrensel-külli bilinç onu kaçınılmaz olarak başka insanlarla, canlılarla bir olmaya, onların da yaşama, mutlu olma sürecine katkı yapmaya iter.”

İlerleyen sayfalarda kitap okumanın, insanın kendisini bilmesinin, çocuk yetiştirmenin önemini anlatıyor yazar.

Tebrik ediyorum yazarımızı...Gerçek yaşamanın, farkındalık bilgisiyle olacağını hatırlattığı için... 

Kişisel gelişim odaklı, düşünce açan yazılarının devamını diliyorum.

Kitap İsteme Adresi: Bir Yudum Hayat/ Halil Kırık/Ay Yıldız Kitap/ Kasım 2021

Yorumlar (0)
12
az bulutlu