banner4
24.05.2020, 00:04

Bir şeyinyokluğunu hissetmek; geçmişe özlemdir!

İnsanların yaşları ilerledikçe artan bir hasretle; eski sokağına, eski evine, eski arkadaşlarına, eski okuluna özlem duyar. Benim gibi köyde doğanlar bu duygulardan farklı olarak, fazladan;eskiden gittiği yaylalarına, derede tuttuğu balığa, köyde yaşadığı “eski bayramlara”,kısacası geçmişte yaşadığı hemen hemen her şeye özlemduyar, o günleri arar ve zaman zaman yâd eder!

İnsanın bu durumu yaşamasının sebebi hayatının günden güne daha bunaltıcı olması ve zorluk derecesinin daha artmasından dolayı mıdır acaba diye düşünürüm zaman zaman.

Elbette hayatın dün, bugün ve yarınlarda da zorlukları olacaktır ama asıl mesele şudur bana göre; insanların sabırları, özlemleri, hasretleri yaşına göredir. Beş yaşındaki bir çocukla otuz beş yaşındaki, yetmiş yaşında ki bir insanın istekleri, arzuları ve düşünceleri farklı olduğu gibi; hatıraların ve bu hatıralarıninsanın gönlüne verdiği ilhamlarda her yaşta farklı farklıdır.

Eskiden her şey daha güzel, anlamlı,güllük gülistanlıktıdiye düşünmek nasıl kolaya kaçmaksa,tersini düşünmekte aynı derecede kolaycı bir bakış açısı olur.

Onun için her dönemin güzellikleri olduğu gibi zorlukları da olduğu bir hakikattir.

Dün, bugün ve yarınlarda da, eskiye özlem hep olacaktır. Önemli olan eskiden yapabildiklerimiz için tekrar mücadele edip onları hayatımıza yeniden dâhil etmektir.

Dini Bayramlarımızı köylerimizde toplu olarak yaşamak bence bu konuda atabileceğimiz ilk adımlarımızdandır. Çünkü ülkemizde dini bayramlar genelde uzun tatil günleri demek oluyor. Köylerimizden uzak gurbette hayat süren bizler “bayram tatillerini” fırsata çevirerek, çoluk çocuklarımızı da alarak köylerimize gidebiliriz!

Öyle sanıyorum ki benim gibi sizin de çocukluğumuza dair en güzel hatıralarımızı yaşadığımız günler bayram günlerimizdi.

Köyde yada şehirde yaşamış olalım, mutlaka o günlere dair her birimizin hatıraları olduğunu söylerken kendi çocukluğumda yaşadığım bayramları hatırlayıp/hatırlatmak isterim.

Daha önce birkaç yazımda ifade ettiğim gibi; “bizim zamanımızda” diye başlanan her cümle son zamanlarda bayağı revaçta, bunun farkındayım. Hatta ben normalin üzerinde bir oranda “eski zamanlara” yani daha dün gibi olduğuna inandığım çocukluk günlerime atıf yaparak yazılar yazarak “bizim zamanımız” dediğimiz geçmiş günlerimize sürekli selam yolluyorum!

Evet, bizim çocukluk günlerimizde yaşadığımız bayramlar gerçekten bir başka güzeldi!

Teknolojinin insan duygularının darmaduman etmediği dönemlerde yaşadığımız her bayram başka bir tattaydı. Bu düşüncem geneldir ve İzmir’de, İstanbul’da, Rize’de ya da memleketimizin her hangi bir bölgesinde o günleri yaşayan her insan içinde geçerlidir.

Ben kendi özelimde bayram günleri yaşadığım ve hatırımda kalan güzellikleri fazla ayrıntıya girmedenbu bayram vesilesi ile bir kez daha sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hemen hemen her çocuğa bizim evde bayram için yeni bir şeyler mutlaka alınırdı. Tabii bizim seçme hakkımız yoktu. Köydeydik ve Çayeli İlçemiz bize çok uzak olduğu için evin büyüklerinin takdir edip aldığı pantolon, kazak yada lastik ayakkabıyı beğenmemezlik etmeden sahiplenirdik!

Efsane olan bir söz var; “bayram da lastik ayakkabılarımı yastığımın altına koyup uyudum” diye. Bu söz bizim çocukluğumuzda ki bayramlarda devamlı hayat bulurdu!

Bugün ki çocuklara belki anlatamayız ama hakikatin böyle olduğunu söylemeliyim.

Bayram sabahı, rahmetli Babaannem bizim evin tüm çocuklarının cebine camiye gitmeden önce “kömür koyar” (nazar olmayalım diye!) öyle yolcu ederdi. Tabii aynı durum diğer komşuların çocukları içinde geçerliydi. Nihayet akın akın caminin yolunu tutan köy halkı arasında en mutlu olan kişiler biz çocuklardık. Bayram günleri çocuklara daha hoş görülü yaklaşılırdı. Yaramazlıklarımıza göz yumulduğundan şımarmayı da ihmal etmezdik.

Bayram Namazından sonra Caminin içinde “bayramlaşma merasimi” ile birliktedargınların barıştırılması” ve ardından da komşuların birbirlerini sabah kahvaltısına davet etme yarışı olurdu.

Bu gerçekten görülmeye değer bir sahneydi.

Tüm komşular ilk daveti kendisi etmek için büyük bir mücadele verirdi. Kim kimi ilk davet etmişse o kişi o eve gitmek zorundaydı çünkü. Onun için daha bayram namazı başlamadan önce davet edeceği komşularına safta sıkı sıkı yapışan büyüklerimizi görürdüm.

Sabah kahvaltısını davetli olduğu yerde yapan komşular yavaş yavaş bütün köyü bir baştan bir başa dolaşarak “bayramlaşma turlarına” başlardı.

Her uğranılan ev kesinlikle ikramda bulunurdu gelen misafirlerine. Kahve, Bal şerbeti, helva, lokum ve çeşitli şekerler bu ziyaretlerde ikram edilirdi.

Daha sonra orta yaşlılar, gençler ve çocuklar başka bir etkinlik için yola koyulurlardı.

Bu yolculuk, bizim Senoz Vadisinin diğer köyleriyle buluşma yerleri olan alanlara kadar sürerdi. Tabii bir kaç köyün bir arada bulunması görülmeye değer güzellikteydi. Önceden kararlaştırılıp buluşulan yerler artık bir karnaval alanına dönüşürdü.

Çocuklar, gençler bir arada bayramın keyfini çeşitli oyunlarla çıkarmaya çalışır, büyükler ise iddialı futbol maçları oynarlardı. Kıran kırana geçen bu maçlardan sonra tulum eşliğinde horonlar oynanır, karşılıklı söylenen türkülerSenoz Vadisinde yankılanırdı.

Biz çocukların en büyük eğlencesi “mantar tabancasıydı!”

Şöyle geriye dönüp baktığımda çocukluğumda aklımda kalan en güzel ayrıntılardandır bayramlarda bol bol attığımız mantar tabancaları ve hala burnumda hissettiğim mantarların patladıktan sonra etrafa yaydığı kokusu!

İnsan hayatının öyle zamanları var ki ancak o anlar yaşayarak doldurabilir. Benim fazla ayrıntıya girmeden anlatmaya çalıştığım “eski bayramlar” da aynen öyle.

Bugün ne anlatırsak anlatalım o günleri bir daha yaşayamayacağız.

Fakat ısrarlı bir şekilde; geçmişe dair yokluğunu hissettiğim her konuda ki yaşadığım güzellikleri hatırlamaya ve hatırlatmaya devam edeceğim!

Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun.

Yorumlar (5)
Ali Yılmaztürk 4 yıl önce
Beraber yaşadığımız o eski bayram günlerini tarihe not düşmek adına çok güzel anlatmışsın.Bu bayram bir başka hüzünlüyüz.Son kez böyle bir bayram geçirmek dileğiyle bayramınız mübarek olsun.
Ayşe Sabuncu 4 yıl önce
Hayat şartları zorlaştıkça eskiye özlem de artıyor. Büyük şehirlerin parıltılı yaşantısı cezbetmiyor hatta fazlasıyla yoruyor insanı. İnsan artık sadelik ve huzur arıyor. Yazıyı okurken resmen eski bayramları yaşadım. Annemin diktiği çiçekli elbiseyi baş ucuma koyup bayram sabahını beklediğim günler geldi aklıma. Mahallede verilen bayram yemekleri, sırayla her evi ziyaret ederek bayramlaşmak, ne kadar çok değerliymiş meğer. Çok güzel bir çalışma olmuş, emeğinize, yüreğinize sağlık. Hayırlı bayramlar dilerim..
Kürşad Yılmaz 4 yıl önce
Eve hapıs olduğumuz şu bayram günü hikâye tadında okuduğum bir makale oldu. Hayırlı bayramlar.
Mustafa Kurt 4 yıl önce
Şehirde yada köyde yaşamış olalım hepimizin eski bayramlarla ilgili anılarımız vardır. Kaleminiz var olsun. Çok güzel anılar.
Memun Sekin 4 yıl önce
Eskiyi özlememek, aramamak olur mu?Hele bu devirde olup bitenleri görünce ve yaşayınca.
12
az bulutlu