banner4
22.05.2020, 00:46

BASTİAT VE HUKUK ANLAYIŞI…

“Herkes devletten geçinmek ister. Unuturlar ki devlet, herkesten geçinmektedir.” Frederic Bastiat

Zihnimi kemiren sorulara cevaplar bulmalıydım...

2015 yılında Yargıtay Tetkik Hakimi iken okuduğum Bastiat’ın “Hukuk” eserinde ‘yasal yağma ya da yasal soygundan’ bahseden sözleri, beynimdeki fırtınaları bir kez daha artırmıştı. Bize verilen hukuk eğitiminde, yağma suçunu, “bir malın cebir ve tehditle alınması” olarak biliyordum. Oysa Bastiat “devlet eliyle yozlaşmış bir hukukun, soygun ve yağma düzeni kurabileceğinden” bahsediyordu. 2011 yılı sonundan itibaren ‘paralel hukuk zihniyetini’ tanımaya başlayınca, aradığım cevaplar bir bir yerine oturuyordu...

Faydacıların “Nasıl yasal yağma yaparız?” kurnazlığıyla ‘devlet sırrı’ diye gizledikleri eylemleri, idealist düşünür Frederic Bastiat, “Neden ve niçin yağma yapılır?” sorusu üzerinden cevaplandırıyordu…

1801-1850 yılları arasında yaşamış Fransız düşünür, “hukukun araçsallaştırılmasından” endişe etmişti...“Hukukun yozlaşması” olarak adlandırdığı sosyal olgu ile ‘yasaların soygun ve yağmalama düzeninin bir aracı’ olabileceğini açıklıyordu. Bastiat teşhisinde zamanla haklı da çıktı.

Bastiat ne demişti? “Hukuk, adaleti tesis etmesi gerekirken, bazı gruplara, çıkar sağlama aracı haline dönüşmüş ve bu yasalarla, haksızlıklar meşru hale getirilmiştir!”

Doğrusu bu sözleri söyleyerek, akıllarda oluşturduğu şüphe yüzünden, düşeceği durumu kendisi de biliyordu: “Ne kadar yıkıcı, bozguncu ve toplumu bozmaya çalışan birisi!”

Oysa toplumun hassasiyetini de gözeten Bastiat, şüphelenmesinin gerekçelerini de açıklayacaktı: “Hiç kimsenin niyet ve ahlâkî değerlerine saldırı amacı taşımadığımı belirtmek isterim. Yapmak istediğim şey, sadece, yanlış olduğuna inandığım ve bana adaletsiz gelen bir sisteme karşı savaşmaktan ibarettir. Söz konusu olan öyle bir adaletsizliktir ki, bir yandan bizlere ara sıra menfaat sağlarken, bir yandan da sebebini kavrayamadığımız ‘bir genel yoksulluğumuzun’ asıl kaynağını oluşturmaktadır...”

Şüpheci düşünür, “menfaatler yoluyla belirli bir kesimin zenginleşmesi ile genel yoksulluk” arasında sebep sonuç ilişkisini iyi kurmuş, devlet sisteminde, yağma ve soygun düzeni varsa, ‘genel yoksulluğun’ kaçınılmaz olduğunu belirlemişti. Üstelik Bastiat bu görüşünü bazı sosyal verilerle de destekliyordu: Devletin güvenlik fonksiyonunda bozulmalar vardı. Hukuk, her türlü ‘hırs ve açgözlülük için silah haline’ dönüştürülmüştü. Yolsuzluk, hırsızlık, adam kayırma üzerine kurulu bir sistem oluşmuştu. Hukukun kendisi ‘kötülüklerin kaynağı’ haline getirilmişti. Böyle bir menfaat ilişkilerine dayanan toplumun, uzun vadede ekonomik, sosyal ve kültürel bir çöküş yaşaması da kaçınılmazdı. “Eğer bu tespitlerim doğru ise sizi uyarmak bana düşen ahlaki bir görevdir” diyordu.

Bastiat, insanın var olan doğasına vurgu yaparak, bir çözüm bulma niyetindeydi: Kabul edilmeli ki insanlar, hayatta ‘rahat ve emeksiz yaşamaya’ yatkındı. Çalışmak, zahmetli bir uğraş olduğuna göre, menfaati için “yağmalamaya katılmak” insanın doğasında vardı. Üstelik Bastiat’a göre “Tarihin açıkça kanıtladığı gibi ne din, ne de ahlâk, tek başına bu eğilimi durduramamıştı.”

Düşünür, bu noktada, hukukun sınırlarını belirleme ihtiyacı hissetti:”Hukuk gücünün amacı, sadece bireysel güçlerin doğal ve meşru olarak yapmaya hakkı olduğu şeyleri yapmakla sınırlanmalıdır: Kişilik, özgürlük ve mülkiyet haklarını korumak ve adaletin hepimize hükmetmesini sağlamak!”

Politikacı düşünür, sosyal düzendeki mevcut durumu ‘adaletsizlik’ olarak görmüş ve “Kendiliğinden var olan, adalet değil, adaletsizliktir. Adalet, ancak adaletsizlik yoksa gerçekleşebilir” diyerek, “Hukuk adalettir. Tanrı’nın insanlık için öngördüğü düzen ve barışçıl ilerlemeyi, ancak adalet yasasının şemsiyesi altında, şüphesiz yavaş yavaş ama mutlaka insanlık tarafından gerçekleştirecektir” sözüyle, toplumu aydınlatıyor ve topluma umut veriyordu.

PekiAdaletsizlik” neydi? “Bir kanun uyarınca herhangi birine ait olan şeyin, sözde ‘bir hak görünümü’ altında, onun elinden alınması, bir başkasına verilmesiydi...Gümrük, sübvansiyon, yoksullara yardım programları, artan oranlı vergiler, krediler birer yasal soygun biçimine dönüşmüştü. Soygun, sahibinin rızası olmadan veya telafi edilmeden, zorla veya hileyle, elinden alınan şeylerin hepsi idi...”

Kanunları yapan insanlar olduğuna göre, Bastiat “Hukuk her zaman soygunu cezalandırmaz,” diyordu.“Bazen da kendisi soygunu savunur, hatta ona iştirak eder. Bazen hukuk tüm yargı, polis, hapishane ve jandarma aygıtını soyguncuların hizmetine tahsis edebildiği gibi kendini savunan gerçek mağduru da suçlu konumuna getirir” diyecekti.

”Hukukun yozlaşması” işte tam da buydu! Devletin bazı gruplara ‘çıkar sağlama aracı’ haline dönüşmesi, devletin bu uygulamaları yüzünden insanlar arasında gerginliğe sebep olması hali... Halkın hukuka duyduğu güven ve sadakat ortadan kalktığında, toplumda kaos da kaçınılmaz olacaktı. Zira hukuku ‘işine geldiği’ gibi kullananların ve haksızca çıkardıkları kanunlarla, adil olmayan eylemleri gerçekleştirenlerin, artık sorumluluk ya da utanma duygusu olmayacak ve de bir ceza tehlikesi endişesi taşımayacaklardı.

Bastiat “hukuk eliyle” yapılan böylesi yasal soygunların, ‘sahte bir yardımseverlik’ ile kapatabileceğini de belirlemişti.

Yozlaşmış bir siyasal sistemde, siyasal gücü eline geçirenlerin önünde iki seçenek vardı:“Ya bu soygunu durdurmak ya da bu süreci ortak olup sürdürmek!” Yasal soygun kurbanı sosyal sınıflar, ikinci seçeneği seçerlerse eğer, güç kazanıp da iktidara gelince artık yasal soygun, adaletsizlik ve yozlaşma, ‘döngüsel bir hale’ gelmiş oluyordu. Ona göre, tarih bu yönelime çokça tanık olmuştu:“Soyulmuş sınıflar da güç kazanır kazanmaz diğer sınıflara karşı soyguna başlamış ve günahkâr seleflerini hiç aratmamışlardı. Yasal yağmanın yok edilememe sebebi bu bilinç eksikliğiydi!”

“Yasaya uygun olan her şeyin, adil olmayabileceğini” söyleyerek, beyin fırtınası oluşturan Bastiat, kanunlar sayesinde ‘soygunlar meşrulaşmakta, hatta kutsanmaktadır’ diyerek ‘eleştirilmezlik perdesi’ arkasında, “trajik yozlaşmanın güçlenerek, politik ihtiraslara ve çekişmelere, genel olarak siyasete de abartılı bir önem kazandıracağına” işaret ediyordu. ”Bu şartlarda her sınıfın, hukuku, kendi hakimiyetine alarak, ‘gasp etmekten’ başka ne düşüneceğini sanıyorsunuz ki?..” diyecekti. Ortada olan şey, bir adaletsizlik döngüsüydü.

Peki “Böyle bir yağmacılık nasıl durdurulabilirdi?”

Kendini korumak ve geliştirmek insanlığın ortak arzusu olduğuna göre, hukuk, başta özgürlük ve mülkiyeti haklarını korumalı ancak yağmayı, cezalandırmalıydı... Hukukun temel amacı; ‘yasal soygunu’ durdurmaktı: “Yağmacılık, çalışmaktan daha ızdırap verici ve tehlikeli kılınırsa” yağma duracaktı... Yasal soygunun olmadığı yerde, adalet, barış, düzen, istikrar, uyum ve mantığın ilkeleri geçerli olacaktı. ”Hukuk, bireyin meşru savunma hakkının kollektif organizasyonu” olduğunda da birey hakları korunmuş olacaktı...

Frederic Bastiat’ın bu düşünceleri, J. Locke gibi “sınırlı devlet” ilkesine bağlı kalarak, hukukun “doğru işlerlik” kazanması ve devletin “sınırlı faaliyetine” yoğunlaşması üzerine olmuştur. Devletin, bireylerin mutluluğu konusunda müdahaleden kaçınması ve bireylerin karşılıklı güvenliği ile dış düşmanlara karşı koruma dışında, bir görevinin olmaması gerektiğini düşünmüştür.

O halde -Bastiat’ın fikirlerinden faydalanarak diyebiliriz ki- sağlam ahlaki ve kültürel temeller üzerinde kurulmuş her devlet, sağlam nitelikte “hukuk kültürüne” ihtiyaç duyar... Öyle ki “hukuk duygusu ve hukuk bilinci taşıyan kanun koyucular” sayesinde gerçekten “adil ve hakça bir düzen” kurulabilir... Böylece doğru işleyen, adaletli bir hukuk düzeninde, kanun koyucular; hiç kimseye zulmetmez, başkasına haksızlık etmez, gelir adaletsizliğini önlemeye çalışır, hakkaniyet üzere paylaşım yapar, böylece devleti “adaletle” ve milleti “karşılıklı güvenle” yönetirler.

Kaynak: Hukuk/ Frederic Bastiat/ Liberte Yayınları/ Ekim 2014 (5. Baskı)

Not: Haftaya, 27 Mayıs “Büyük bir acının yıldönümü” üzerinden, 12 Eylül’le birlikte “Darbe Zihniyetini” açıklamaya çalışacağım.

Yorumlar (2)
Ahmet 4 yıl önce
Yazınızı bazı arkadaşlarıma da gönderdim. Son derece beğeni ve takdir topladığını belirtmeliyim. Vesselam
MahmutşimşeK 4 yıl önce
Teşekkür ediyorum, zevkle okudum, kimi genç Hukukçu ve siyasetçilerle paylaştım....
12
az bulutlu