banner4
02.10.2020, 08:05

BAŞKALDIRAN İNSAN

“Ölümle biten bir hayat, saçmadır, evet. Bunda kuşku yok. Ama yaşam ölümle bitiyor diye kopacak mıyız, gözümüzü, yüreğimizin kapılarını bu yaşanası dünyanın güzelliklerine, bunlar yanında insanların acılarına çaresizliklerine? Mademki yaşıyoruz, yaşadığımız sürece mutlu olmaya, sağımızda solumuzda mutluluk yaratmaya bakmalıyız. Mutluluk, bir yerde ve her yerde, hiçbir şey beklemeden dünyayı, insanları sevmektir,” diyerek başlar, Albert Camus (1913-1960) kendi felsefesine...

20 yüzyılda “varoluşçu felsefesinde” etkin önemli bir kişiliktir O. İnsanın varoluşuna ilişkin sorular soran, anlamsız, tutarsız ve çelişkili bulduğu bir hayatı “absürt” olarak niteleyen insan olarak…

Dünyanın “absürtlüğüne” karşı bazen karamsar (intihar eğilimli) duygu taşısa da boyun eğmemeyi, kötülüklere karşı çıkmayı öğütleyen “Başkaldıran İnsan” adlı eseriyle, hayatın anlamını yorumlar.

“Kimdir başkaldıran insan? Hayır diyen biri.” diye başlar, kitabın ilk sözleri…

Acaba insan neden, neye “hayır” der ki?

“Başkaldıran insan” kutsalın öncesinde ya da sonrasında yer alan, bütün cevapların insani, yani akla uygun olarak belirlenmiş olduğu bir düzen isteyen insan olacaktır. “Özgürlüğe, adalete ve doğruluğa” olan özlemle dolu bir insan… Zira “Bu insan, herhangi bir biçimde, herhangi bir yerde haklı olduğunun duygusunu taşımadıkça, başkaldırma olmayacaktır.” Başkaldırı, “haklarının bilincine” varmış, “bilinçli kişilerin” işidir.

“Her başkaldırmada, haksıza karşı bir isyanla birlikte, insanın kendi benliğinin herhangi bir yanına tam ve birden bire bir katılışı vardır ”demektedir bize.

Başkaldıran insan, kendisine haksızlık yapana karşı “Ben varım ve benim varoluşuma saygı gösterilmesi istediğim var” demektedir. İnsan var olmak için, başkaldırmak zorundadır zira. ‘Başkaldırıyorum, öyleyse varım’ düşüncesidir bu aslında.

Albert Camus’a göre tarih, katillere fazlaca alışkındır: Mesela “Faşizm” hor görür herkesi... Faşizm ile birlikte “Cinayet suçlusu olanlar, ‘suçsuzluk postuna’ büründü mü, haklı çıkmak için suçsuzu sıkıştırırlar” diyecektir Camus. Başkaldırının yalnızca Batı toplumlarına özgü olduğunu söyler. Doğu toplumlarını ‘itaatle’ özdeşleşmiş olarak görür O.

Suçsuzun ya da haklının tavrı “ya hep, ya hiç” şeklinde ortaya çıkacaktır: “Eğer birey, başkaldırı devinimi içerisinde ölmeyi kabul ediyorsa, bununla kendi yazgısını aştığını düşündüğü bir değer uğrunda, kendini kurban ettiğini gösteriyor demektir”. Başkaldıran kişinin eylemi, asla ‘bireysel bir çıkar’ için değildir. Talep, tüm insanlar için geçerli olacak “ortak bir değerlerin” benimsenmesidir.

Bütün ezilenler adına, her türlü haksızlığa başkaldıran insan “kendisini” ortaya koyar. Artık başkaldırı ile özdeşleşmiş benlik, başkalarına da yapılan haksızlıklara tahammül edemez hale gelir. “Diz çökmüş halde yaşamaktansa, ayakta ölmeyi tercih ederim” durumudur bu hal…

“Hepimiz zindanlarımızı, cinayetlerimizi, yıkımlarımızı kendi içimizde taşırız. Ama görevimiz, bunları yeryüzüne salıvermek değildir, ister kendi içimizde olsunlar, ister başkalarında, onlarla savaşmaktır” doğru beklenti.

Ama ”Başkaldıran insan, kendini suçsuz bulduğundan, kötülükle savaşmak için iyilikten vazgeçer ve kötülüğü yeniden yaratır” diyerek uyarır.

“Erdem bile, kargaşa zamanlarında cinayetle birleşebilir” çünkü...

O halde, gerçek başkaldırı, değerler yaratmada başarılı olduğu zaman anlamlıdır. “Tek çıkar yol ölümse, biz doğru yolda değiliz. Doğru yol insanları yaşamaya, güneşe götürendir” diyerek cümlesini tamamlar.

Albert Camus’un “Başkaldıran” eseri, anlattıklarının bütünlüğü içinde, her türlü yok etmeye, haksızlığa, karanlığa, cinayete karşı olan insan ruhunu; özgürlüğe, haklılığa, adalete olan susuzluğunu, topluma yansıtmasıdır.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu