banner4
09.12.2020, 13:18

AVRUPANIN ÇÖZÜLME VE ÇÖKÜŞ SÜRECİ FRANSA’DAN MI BAŞLAYACAK?

Fransa’da son yıllarda, sıklıkla sokak hareketlerine şahit oluyoruz. Demokrasi havarisi kesilenlerin, protestoculara karşı sert davranışlarını da ibretle izliyoruz. 

Çoğunlukla bizim aleyhimizde açık yada gizli politikalar izleyen, pkk başta olmak üzere, tüm terör örgütlerine destek veren Fransa’nın içine düştüğü bu durum, (oradaki vatandaşlarımızın ve diğer tüm masum insanların başına birşey gelmemesi temennisiyle), beni pek de üzmüyor doğrusu.

Avrupa’nın ve AB’nin eski gücünden her geçen gün çok şey kaybetmeye başladığı; İngiltere’nin bunu görüp Brexit’le AB’den ayrıldığı ve bu ayrılığın da Avrupa’nın ve AB’nin çözülme ve çöküş sürecinin başlamasını tetiklediği, burada diğer bir etkenin de Çin faktörü olduğu, görünen köy olmaya başladı.

2’nci dünya savaşında faşist hitler tarafından yakılıp yıkılmış ve adeta sıfırı tüketmiş olan Fransa, savaşı müteakip savaşın galipleri tarafından desteklenmesi ve özellikle Afrika’daki sömürgelerine ve hatta yeni sömürgeler ilave etmesine göz yumulmasıyla, 2’nci dünya savaşını takip eden 30 yıl içerisinde hem ülkesini yeniden imar etmiş ve hem de süper güçlerden biri haline gelmiştir. Ki bunları yine bu sütunlarda (“Sömürgeci Fransa/28.06.2020; Fransa’nın Afrika Korkusu (Yıllık 1 Trilyon Dolar Kayıp Korkusu)/26.08.2020) yazmıştık. Fransanın sömürge gelirleri nakid, kendi de ülkesinde Afrika sömürge ülkelerinin paralarını blokeleri, bedavadan faiz gelirleri, komisyon, hammadde temini, istihdam, değerli taşlar, petrol/doğalgaz vs ile birlikte yıllık doğrudan ve dolaylı yaklaşık 1 trilyon dolar civarında idi. İşte bu devasa sömürü gelirlerinin de katkısı ile Fransa 30 yıl gibi kısa bir sürede sıfırdan gelip süper güçlerden biri olabilmiş, kişi başına milli geliri de 40.000 ABD dolarına yaklaşmıştı.

Ama son yıllarda sömürge ülkeleri halklarının uyanması, Türkiye’mizin akıllı, dürüst ve adil Afrika politikaları, dünya ticaretindeki genel daralmalar, satın alma gücündeki azalmalar gibi gelişmelerin de etkisiyle, Fransa için son yıllarda işler öyle beleş ve kolay gitmemeye başladı. Sömürge gelirleriyle rahata alıştırılmış Fransa’yı, önümüzde 8-10 yıl sonrası dönemden başlayarak, zor yıllar beklemektedir. Son zamanlarda bize karşı olan düşmanlık volümünü yükseltmesinin perde arkası nedeni de budur esasında.

Tarihsel bağlarımız ve bize duyulan potansiyel sempatiyi bilen Fransa derin devleti, yıllarca pkk gibi terör örgütlerini açıktan destekleyerek ve bize düşman ülkelerle her fırsatta işbirliği yaparak, adeta bizim kafamızı kaldırmaya fırsat bulamamamız için elinden geleni yaptı ve yapmaya da devam ediyor. Ancak ülkemizin enerjisini çalan başta pkk ve deaş gibi radikal terör örgütlerinin bellerini kıran Türkiye’nin ayağa kalkmaya başlaması ve savunma sanayiinde geldiğimiz aşamayla, son 1-2 asırdır ihmal ettiğimiz Afrika ülkeleri ile yeniden kurduğumuz köprülerin yanısıra, Fransa’nın asırlardan bu yana sömürdüğü ve katlettiği halkların uyanmaya başlaması gibi etkenler Fransa’nın sonunu getirmeye başladı. İlerleyen süreçte ekonomik daralma arttıkça çözülme süreci de hızlanacaktır.

Bunların yanında, İngiltere’nin AB’den ayrılması ve başkan Trump’ın Merkel’in Almanya’sına karşı negatif tutumu gibi nedenlerle AB patronluğuna soyunan Macron’un Fransa’sını, Bıden yönetiminin ABD yönetimini devralmasıyla birlikte Almanya ile birlikte yoluna devam edeceği anlaşıldığından, yukarıda bahsettiğimiz sıkıntılara ilaveten Fransa’yı başkaca sıkıntılar da beklemektedir.

Bir diğer handikap da, “bir kuşak bir yol” veya “yeni İpekyolu” olarak isimlendirilen projedir. Çin-Avrupa Demiryolu Projesi iyice işlerlik kazanıp hız ve kapasite artırımı büyüdükçe, Çin ile ekonomik rekabeti sürdüremeyecek olan Avrupa’yı (İngiltere, Norveç, İsveç ve Hollanda gibi birkaç ülke hariç) oldukça zor yıllar beklemektedir.

Tüm bunların sonucunda, benim öngörüme göre, önümüzdeki dönemlerde Fransa (aynen Suudi’lerinki gibi bir U dönüş yaparak) Türkiye ile sıcak ilişkiler kurmanın yollarını aramaya başlayacaktır.

Avrupa tarihine baktığımızda, çoğunlukla ayaklanmaların ve devrimlerin ateşinin Fransa’dan yakıldığını ve körüklendiğini görürüz. Tam da burada, ayaklanma ve çatışmaların sadece Fransa boyutunda kalması ve Avrupaya yayılmaması konusunda, önümüzdeki dönemde Bıden yönetiminin tutumu da önemli olacaktır. Ki, buradaki ortak payda Macron’un da Bıden’ın da küreselcilerin vekili olmasıdır. Ancak ilk işaretler, Bıden yönetiminin Fransa ile değil Almanya ile daha yakın çalışacağını göstermektedir.

Kim ne yaparsa yapsın, özellikle de Fransa hangi tedbirleri alırsa alsın, asırlardır sömürü gelirleri ile büyümüş ve bu kan ve gözyaşı dolu gelirlerle halkının ekonomik refah seviyesini yüksek tutabilmiş Fransa’nın gerileme devri başlamıştır. Başlamış olan bu süreç, 10 seneye kadar kendini iyiden iyiye hissettirecektir. Merak edilen bu çözülme ve çöküşün Avrupa ülkelerini ne kadar zamanda ve ne kadar oranda etkileyeceğidir. Çünkü, 65 milyon nüfusu ve yıllık 1,4 trilyon dolar dış ticaret hacmi olan Fransa’nın tökezlemesinin Avrupa’yı çok büyük oranda ve dünyayı da kısmen etkilemesi kaçınılmaz olacaktır.

Kaldıki, inancımıza göre mazlumların ahı zaten yerde kalmayacaktır.

Bu durumda bizim durumumuz nasıl olur? diye sorabilirsiniz: Türkiye’den hiç kimse vazgeçemez; kolay kolay hiç kimse açıktan karşısına da alamaz; Türkiye olmadan hiç bir denklem çözülemez; neticede Türkiye Allah’ın izniyle büyümeye gelişmeye ilerlemeye devam eder..

Yorumlar (6)
Musa ARI 3 yıl önce
İnsAllah sayın Müsteşarım. Saygılar
rmin sabri 3 yıl önce
tek başımıza kalmak büyük yanlış
Osman ÇANŞALI 3 yıl önce
Tebrikler değerli Kardeşim.
Hasan Kaya 3 yıl önce
İnşAllah Allahın izniyle olacak. Kaleminize sağlık.
ALİ YÖRÜR 3 yıl önce
HOCAM SEN ÜLEMAMISIN OLACAKLARI DİYORSUN VALLAHİ
Sefa Yayla 3 yıl önce
Teşekkürler üstadım. Çok güzel bir bakış açısı ve öngörü. Avrupa’daki bu durgunluk ve gerileme sayesinde, İnşAllah Ülkemiz her alanda Dünya lideri olur. Bunun için Farkındalığın yanında, çok çalışmak, harekete geçmek, akıl ve bilimi daha iyi kullanmak, beyin göçünü engellemek, hatta beyin göçü alan ülke olmak için çaba göstermek gerekir, diye düşünüyorum. Örneğin aşı üretiminde Türk bilim adamlarının katkısı beyin göçünün ülkeler için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Saygılarımla.
12
az bulutlu