banner4
30.08.2021, 11:59

Ateş Çukurunun Kıyısında

Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103)

Peygamber(asm)’ın da hadislerinde dikkat çektiği Deccal'in tuzaklarının büyüklüğü ve fitnesi, samimi müminler dışında neredeyse tüm insanlığı içine alabilecek boyutta. Bugün tüm dünyada yaşanan ahlâki dejenerasyon ve karmaşa ortamı fitnenin derinliğini gösteriyor. Deccaliyet böylesine yoğun faaliyet halinde iken, biz Müslümanlar dünyayı etkisi altına alan bu mücadelenin neresindeyiz?

Allah, samimi müminleri yeryüzünde varis kıldığını haber veriyor ve müjdeliyorken, biz bu müjdeyle müjdelenenlerden olmak için ne kadar gayret ediyoruz?

Allah, hakkı Kendi kelimeleriyle gerçekleştireceğini, nurunu tamamlayacağını vadederken, biz bunun gerçekleşmesi için Allah'ın dinine ne kadar yardım ediyoruz?

Biz bireysel olarak Kur’an’ı rehber edinirken, büyük bir ‘şey’in parçası olduğumuzu unuttuk; İslam ümmetinin. Aynı dinden olan insanların kardeş olmaları, birbirleriyle bağlantı içerisinde olmaları sosyal bir gerçek. Bunu kim inkâr edebilir? Ama biz farklı ırklara, farklı kültürlere, yaşam tarzlarına sahip olsak da aramızda bizi birleştiren önemli bağı, Allah’ın Kitabını göz ardı ettik. Dillerimiz farklı da olsa, “La ilahe illAllah, Muhammed Resûlullah”ın ortak dilimiz olduğunu. Sadece bu bizim için yeterli değil mi?

Allah’ın bizden nasıl bir ümmet olmamızı istediğinin bilincinde miyiz? Dengeli, adil ve örnek bir ümmet miyiz? Bakara Suresi 143’üncü ayette, “Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için vasat/adil(dengeli) bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun yönü kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir” buyurmuyor mu Rabbimiz?

Bizden önce kendilerine kitap verilenlerin aralarındaki kıskançlık ve birbirine üstün gelme arzusu yüzünden dağıldıklarını hatırlatıyor Allah bize. Kötülük ve zulümde yardımlaşan, birbirlerini yurtlarından çıkaran, birbirinin kanını döken inananlardan. Böylece güçlerini yitirip parça parça olan ve kolay hedef haline gelip başka güçlerce ezilenlerden. İşte acı ve ıstırap çekmelerinin sebebi inananların Allah’ın kitabına gereği gibi uymamalarıdır;

Ve eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve kendilerine Rablerinden indirileni (Kur'an'ı) ayakta tutsalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (sayısız nimeti) yiyeceklerdi. İçlerinde aşırı olmayan (mutedil) bir ümmet vardır. Onlardan çoğunun yaptıkları ise ne kötüdür! (Maide Suresi, 66)

Allah’ın sünnetinde değişiklik bulamayız. İslam dünyasında yıllardır yaşanan acılar ve dökülen kanlar da birlik olmayıp parçalanmanın getirdiği sonuçlardan biri. Kan ve gözyaşının durması, acıların ve fitnenin sona ermesi, insanların huzuru için İslam aleminin birlik olmasının önemi çok açık. Bu sosyolojik, zorunlu bir durum. Başka şekilde ne krizler durdurulabilir ne sosyal sıkıntı ve çalkantılar sona erebilir. Tarihi ve sosyal açıdan zorunluluğun da üzerinde dini gerekçe çok önemli. Biz birlik olsak İslam ülkelerini kalkındırmak, zulüm görenlere yardım etmek ve onları korumak için gereken mücadeleyi yapmak, İslam adına ortaya çıktığını iddia eden sapkın akımları engellemek, bilim, sanat ve kültür alanında gelişme kaydetmek gibi pek çok başarıyı- Allah’ın dilemesiyle- kazanabiliriz.

Bugün İslam Dünyası'nda büyük bir uyanış hareketi gerekiyor. Bu coğrafyada, İslam'ın ilk dönemlerinde olduğu gibi, Kur'an ahlâkından kaynak bulan akılcı, kararlı, geniş ufka sahip bir bakış açısı ve ahlak anlayışı yerleştirilmeli.

"Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun..." (Al-i İmran Suresi, 104) ayeti gereği her Müslüman insanları güzel ahlâka davet etmekle sorumlu. Ancak bugün İslam dünyasının içinde bulunduğu dağınıklık nedeniyle bu önemli görev gereğince yerine getirilemiyor.

Allah küfrü musallat ediyor ve mahvediyor Müslümanları. Kur'an, Müslümanları hep bütün bir kitle olarak kabul ediyor. Ama bakıyoruz; paramparça, hepsi fırkalara ayrılmış, her grup kendi elindekiyle övünüp sevinç duyuyor, sadece kendilerinin doğru yolda olduğunu düşünüyor.

Dünyada yaşanan acıları sona erdirmenin yolu gösteriler yapmak, slogan atmak, 'ağlama günleri' düzenlemek değil. Hep yaptık, ne kazandık? Ve ayrıca umursamaz, kayıtsız, kendini kurtarma peşindeki bir yaklaşım da bize yakışmıyor. Dünyanın herhangi bir köşesinde bir Müslümana gelen zarardan hepimiz sorumluluk hissetmeliyiz. Yapabileceğimiz bir şey olmadığını düşünüyorsak zulmün ortağıyız. Tek bir vücut gibi olmalı, elimizdeki suyu birleştirerek bu büyük yangını söndürmeliyiz. Birleşmediğimiz sürece Deccaliyete yenik düşeceğiz.

Tüm farklılıklara rağmen ırkı, dili ya da mezhebi ne olursa olsun Kur’an ahlâkı gereği tüm Müslümanlar kardeştir. Biz aynı Allah’a ve peygambere iman eder, aynı kitabı okur, aynı kıbleye yönelerek namaz kılarız.  Kendi iç anlaşmazlıklarımızı bir yana bırakıp vicdanımızın ışığında Kur’an ahlakının özü olan bu birlik ve kardeşlik ruhunu öncelikle kendi içimizde yaşamak son derece önemli. Allah şuurumuzu açsın, İslam ülkelerinin başında kötülüğe, bozgunculuğa, ateşe değil, hakka ve iyiliğe çağıran önderler kılsın, fitne bataklığından kurtarsın, kalplerimizi uzlaştırıp ısındırsın.

 

"Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten Sen çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin." (Haşr Suresi, 10)

Yorumlar (0)
12
az bulutlu