www.vasat.com
2023-09-28 10:05:59

SİYASETİN SAHASI: ÖZEL ve KAMUSAL ALANIN İNŞASI

Yılmaz EKİNCİ

28 Eylül 2023, 10:05

Hukuk devletinin olduğu bir yerde özel alan ile kamusal alan birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılmıştır. Siyaset, hukuk devletinin yerleştiği ve geliştiği bir yerde özel alana müdahil olamaz.

Özel alanın konumu ile kamusal alanın inşası batı medeniyetinin bir sonucudur.

Batı medeniyetinin yönetim dünyasına en büyük hediyesi bu olmuştur.

Kamusal ve özel alanın inşası veya birbirlerinden ayrışmaları, aslında çoğunluğun tahakkümüne karşı bir nevi insanın tekilliğini/özne oluşunu perçinleyen bir durumdur.

Tarih boyunca insan fıtratına aykırı düzenlemeler ve keyfi davranışlar, toplumsal güveni hep zedelemiştir. Özellikle liderlik kültünün yaygın olduğu toplumlarda “kurallar ve kurumlar” fazla gelişmemiştir. Bu tür toplumlarda nerede ise erki eline geçiren herkes her alana kolaylıkla müdahil olabilmektedir. Temel haklar iktidarın tutumuna göre daraltılabilir veya başkalarının lehine kolaylıkla genişletilebilir.

Oysa modern devletin olduğu bir yerde kurallar ve düzenlemeler genelde kamusal alana ilişkindir. Devlet sadece genel hukuk müeyyidelerini tahsis eder. Özel alanı korur. Devlet her türlü inanışlar, yaşantılar ve düşünceler karşısında tarafsızdır, özel alana müdahil olamaz. Bireyin bireye karşı işlediği suçları af kapsamına alamaz. Bireyin bireyle olan ilişkilerinden taraf olmaz ve öyle bir sorumluluğun altına da girmez. Kendisi ile ilgili alanlardan istediği düzenlemeleri yapabilir, ama özel alana kolaylıkla ilişmez. Çünkü modern rasyonel devlet aklı bunun neye mal olabileceğini kestirebilmektedir.

Batı medeniyeti dışında; özel alan ile kamusal alanı birbirinden ayıran diğer bir medeniyet de İslam medeniyetidir. İslam, özel alana müdahil olmaz. Kişinin diline, dinine, yaşam biçimine müdahil olmaz. Müdahil olanlara da hoşgörü ile bakmaz. İslam, iyiliği emreder ve kötülüklerden uzak kalmalarını öğütler. Bugün İslam medeniyeti geleneksel patrimonyal kültüre teslim olmuş haldedir. Siyasi iktidarın denetimi ile ilgili hiçbir koruyucu mekanizmaya sahip değildir. Yeniden bir içtihad hukukuna ihtiyaç duymaktadır.

Doğu tipi toplumsal yapılarda iktidar/ otorite hayatın her tarafına sirayet eder. Özel alan nerede ise yoktur. Kişinin haysiyet ve onuru kolaylıkla ayaklar altına alınabilir. Özellikle en küçük bir iktidar değişikliğinde birey talana, yalana ve işgale maruz kalabilir. Toplum, bu tutumu tutarsız ve ahlaksız olarak görmez. Çünkü iktidardan faydalanma sürecinin kendisine geldiğini düşünür ve ötekine karşı hiçbir ahlaki tutum sergileyemez. Bu durumu ülkemizde özellikle darbeler döneminde somut bir şekilde müşahede edebiliriz. Ülkemizde siyasi rekabet, kimlikler ve özel alan üzerinde kolaylıkla icra edilebildiği için, on yılda bir darbeler, çözülmeler ve krizler hiç eksik olamaz.

Bir ülkede siyasi rekabet, hayatın asli ilkeleri (can, mal, mülkiyet, onur, düşünce ve özel alan dokunulmazlığı) üzerinde kurgulanmış ise orada kavga ve kaos kaçınılmaz olur. Bu durum toplumsal sinerjiyi öldürür ve toplumun gelişmesini engeller.

Halbuki siyaset, asli haklar (değişmez ve dokunulmaz) üzerinde değil, tali ( değişebilir ve düzenlenebilir) unsurlar (ulaşım, eğitim, güvenlik, vergilendirme, barınma, istihdam, adalet ve fırsat eşitliği vb.) üzerinde yapılmış olsaydı, bugün ülkemiz daha farklı bir yerde olurdu. Bunun gereği yapılmadığı için ve daha çok biyolojik ve sosyolojik veriler üzerinden (din, mezhep, cinsiyet, etnik, bölgecilik, ideolojik taraftarlık) yapıldığı için ehliyet ve liyakatın görünürlüğü sağlanamıyor. Ayrıca bir türlü hukuk devlet geleneğimiz ya kökleşemiyor veya hep kadük kalıyor.

Doğu kültüründe haklar ve imtiyazlar, genelde siyasal yakınlığa ve uzaklığa göre verili kimlikler üzerinden tahsis edilirken, batıda kamu yönetiminin demokratik değerler üzerinde inşası ile birlikte bireysel yetenekler üzerinde işlevsel bir yapıya kavuştuklarını görüyoruz.

Hukuk standartlarının uygulandığı bir yerde verili kimlikler tartışma ve imtiyaz konusu olamazlar. Sadece sosyolojik gerçekliğin bir realitesi olarak kabul edilirler. Başka bir tabir ile temel insan haklarının geliştiği bir yerde doğal haklar siyasetin konusu olamazlar ve bu durum demokratik kültüre aykırı bulunur. Onun için demokratik devlet geleneğinde, özellikle kamusal ve özel hayatın nerede başlayıp nerede bittiği siyasal tartışma alanı dışında tutulmuştur. 

Yaşamın varlığı ile ilgili devletin veya diğer sivil toplum örgütlerinin dokunamadığı alanlar vardır. Özellikle sekülerizm ve laiklik kavramlarının ortaya çıkmasının tarihsel nedenlerine baktığımızda bunu görüyoruz. Bir topluluğun kendi inanışlarını ve yaşam pratiklerini başkalarına dayatmaları, toplumsal huzursuzluklara ve çatışmalara sebebiyet vereceği ortadadır. Onun için özel alanın mahrumiyeti hep yasal güvenceler içerisine alınarak korunmalıdır. Bireylerin kendi gerçekliklerini bir başkalarına dayatmamaları, demokratik hukuk devletinin “olmazsa olmazları” olarak sayılır.

Demokratik bir toplumda kutsal değerler, siyasetin malzemesi olamazlar. Oldukları takdirde yasalar tarafından engellenirler.

Kutsal değerlerin siyasetin malzemesi olması durumunda en çok onlar zarar görür ve aşınırlar.

Siyaset ile inançlar farklı kategorilerdir. İnançların kutsalları vardır, fakat siyasetin kutsalları pek yoktur. Siyaset, çağın koşullarına göre ve yaşamın pratik değişikliğine göre kulvar değiştirebilir. Oysa değerlerin öyle bir şansları yoktur.

Siyaset, kişiden kişiye veya toplumdan topluma göre değişen normlara sahip iken kutsal değerler ise zaman ötesi ve kişilere bağlı olmayan işlevlere sahiptirler. Onun için özel alan ile kamusal alanın net bir şekilde birbirinde ayrılması, demokratik kültürünün gelişmesini pozitif anlamda etkilediği gibi bireylerin erdemli bir kişiliğe erişimlerini de kolaylaştırır.

Yürüme ve yargı erklerinin birbirinden kesin çizgilerle ayrıldığı bir yerde özel alan korunur. Bu iki gücün iç içe geçtiği bir yerde ise özel alan her türlü müdahalelere maruz kalır.

Hukuk devletinin yerleştiği bir yerde şahsiyetin görünürlüğü artar. Özel alan her türlü dışsal zararlara karşı korunur. Böylece her toplumsal tabaka kolaylıkla rahat nefes alır verir.

Bir yasal düzenleme yapılırken yürütme erkinin müdahil olabilecek alan ile müdahil olamayacak alan sınırlarının net bir şekilde ayrılması, o toplumun ulaştığı medeniyetin seviyesini gösterir.

Yorumlar (1)

Aslıhan Çiftgül 8 Ay Önce

Günümüzde ülke olarak yaşadığımız tüm gerçekleri, gayet net ve açık bir şekilde, sebep sonuç ilişkileri kurarak ifade eden, çok başarılı tespitler. Tebrik ederim.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.