www.vasat.com
2022-11-09 17:53:01

Kuantum Mekaniği ve İnsan-05

Osman TURNA

09 Kasım 2022, 17:53

...

Bir dileğin ya da isteğin gerçekleşmesi, kişinin bilinçaltıyla maddesel boyutun değerleri arasındaki kaçınılmaz ilişkinin sonucudur. İnsan kendi özüne yönelerek benliğinden uzaklaşıp dua ettiğinde o andaki tüm yönelimi ve istemi tamamen kendi özünde, kendi iç dünyasında gerçekleştiği durumda ettiği duanın sonuçlarının dışsal olarak kabullendiği maddesel yaşam dünyasında ortaya çıkması kişinin iç dünyasıyla dışındaki bağın ve birlikteliğin açık bir göstergesidir.

Aslında dua, istek, dileme ve niyet, beyin aracılığıyla kişinin özünde var olan Allah’a özgü gücü değerlendirerek, kişisel istekler boyutunda açığa çıkışını sağlayan yaratılış olgusunun işleyişidir. Yani olağanüstü işin, edimin ya da eylemin aracısı olup, Allah’a özgü gücün açığa çıkışıdır.

Resulullah konuya ilişkin şu sözü demiştir; “Kime dua/istek kapısı (bilinci) açılmış ise ona rahmet (özdeki sınırsız gizil gücün) kapıları (yolları) açılmıştır.

Mevlana bu konuda şöyle demiştir; “Neden duasız/isteksiz bırakıyorsun dilini? Kapıyı çalmadan, açılmasını bekleyenlerden misin yoksa?”

İsteklerin, dileklerin ve niyetlerin karşılığı insanın özünde vardır. Öz’de var olana kavuşma özlemi, insanda istek olarak açığa çıkmaktadır. Çünkü gerçekte var olmayan şey, evrensel sistemin işleyişinin gereği olarak istek olarak açığa çıkması olası olmaz, yok olan bir şey de istenemez, istenen herhangi bir şey ise aslında var olan bir şeydir.

İnsan, tam bir yoğunlaşma ile yönelip dua ettiğinde, evrensel gerçeğin kapılarının açıldığını ve olanaksızmış gibi görünen istek ve niyetlerinin kişisel boyutunda gerçekleştiğini algılar. Çünkü dua, istek, dileme ve niyet, kişinin özündeki “rububiyetin (Rab’lık niteliğinin)” harekete geçirilmesi biçimiyle istenilenler doğrultusunda Allah’a özgü gücün kişinin kendi birimsel varlığında açığa çıkmasıdır. Başka bir anlatımla dua/niyet, ötedeki bir Tanrı’dan istek değil, birimsel bir varlık olarak insanın özündeki Rabb’inden çıkan istektir. Bu yüzden dua ve niyet, özdeki Rabb’e yönelerek yapılır.

İnsan farkında olarak ya da olmayarak, gerçekte özünde var olan Allah’a özgü adların anlam kodlarına yoğunlaşıp, bu kodları kendi isteği ve niyeti doğrultusunda harekete geçirdiğinde, böylece bir şeyler iyilik ya da kötülük olarak yaşam boyutunda oluşur, edim ve eylem olgusu olarak açığa çıkartır.

Kur’an, bu konuda bizlere; “En güzel adlar (anlam ve kavramlar) Allah’ındır. O’na o güzel adlarıyla (anlam ve kavramlarıyla) dua edin (istek ve dilekte bulunun) ... (7/180)” diye bildirmektedir.

Yalnızca sözle söylenen değil, aynı zamanda yapılan her iş, edim ve eylem, yoğunluğu oranında onunla bağlantılı bir biçimde Allah’a özgü adlarının anlamlarını harekete geçirerek güçlendirir ve kişinin yaşam dünyasında birer çıktı oluşturur. Bu yüzden insan ahlakı, duruşu, davranışı ve yaptıklarıyla oluşan enerjiyle her an bir şeyleri kendine çeker veya iter. Bu biçimle insan “eylem dili” ile istekte bulunup, gerçekte dua etmiş olur. Yani kişisel yaşam içerisindeki olaylara verilen her tepki aslında bir dua/niyet biçimi olup, kişinin kendi yaşam boyutuna tıpkı bir çağrı niteliğini taşır.

Örneğin, bilim öğrenmek için o amaca dönük yapılan edimsel çalışmalar birer dua niteliği taşır. Kişide “alim (bilgin)” adının ve anlamının açığa çıkmasıdır. Hasta olan birisinin iyileşmek için yaptığı tüm uğraşlar birer dua/niyet biçimidir. Para sahibi olmak isteyen birisinin çalışması, üstelik şans oyunlarını oynaması bile bir dua/talep niteliği taşır. Çünkü kişinin yaptığı çalışmalarla oluşturduğu iş ve eylemler aslında kişinin “rububiyetini (Rab’lık niteliğini)” istemesi anlamına ayrılmış olur. Örneğin; bilim isteyen bir kişi bu yöndeki çalışmalarıyla “Ya Rabbi” dediği zaman “Ya alim (bilgin)” adının anlamını anmış olur. Bu yönüyle de isteğin gücü ve yaratılış kurallarının izin verdiği ölçüde istek oluşur, eğer olmuyorsa bu da yaratılıştaki asıl amacın gereğidir.

Mevlana bununla ilgili olarak şöyle der; “Dua/yöneliş kapı çalmaktır. Gerisine karışmak sınırı aşmaktır.

Çünkü içerisinde yaşam sürdüğümüz maddesel boyutlu dünyamız, dinsel anlatımlarda “hikmet” diye söz edilen ve neden ile sonuç bağıntısı olarak nedensellik gerçeğine dayanmaktadır. Maddesel yaşam boyutundaki sistem gereği her şey, nedensellik ilişkisi içerisinde Allah’ın yasaları ile kişinin özündeki “Rububiyet (Rab’lık) işleyişi” harekete geçirilerek, birimsel bir varlık olan kişinin kendisinde açığa çıkarak işlemektedir.

Dua ve niyetle istenilenler, maddesel yaşam boyutunda bir kerede ortaya çıkmaz. Yönelişle istenilen konuda ısrarcı olup, isteğe yoğunlaşmak ve uğraş vermek gerekiyor. Çünkü istek ve yöneliş doğrultusundaki verilerle yüklenen frekans dalgaları, ancak yoğun bir biçimde dikkat toplaşımıyla yönelilen amaca dönük beynin genelinde güçlü bir sinir hücresi olarak nöron etkinleştirmesini oluşturur. Bu durum ise, oluşan yoğunluk oranında çekim alanı enerjisini arttırarak, istenilen doğrultudaki benzer dalgaları kendine çekerek, istemin biçimlenmesini sağlar. Bu durum, kişinin yaşamında duanın/yönelişin yoğunluğu ve gücü oranında maddesel yaşam boyutunda bir tür çıktı oluşması demektir.

Resulullah, konuya ilişkin olarak bir sözünde şöyle demiştir; “Allah duada/yönelişte ve istemde ısrar/tekrar edenleri sever.

Aslında dua/yöneliş bilimsel anlamda bir tür enerji ve frekans işleyişidir. Yönelişteki yoğunlaşma ne derece güçlü ise, etki de o derece yüksek düzeyde oluşur. Bunun en güzel örneği toplu olarak yapılan tıpkı yağmur, cuma ve hac sırasında Arafat’taki dualar ve yönelişlerdir. Bu tür toplu yönelimlerde uygulanan gücün frekansı/titreşim sıklığı, uygulanan nesnenin frekansı ile çakışıp aynı olduğunda frekansın büyüklüğü artar ve tıpkı zayıf lazer dalgalarının birleştiğinde, ne kadar etkili ve güçlü bir dalga oluşturması örneğine benzer biçimde, bulunulan alanda güçlü bir “rezonans (titreşim etki alanı)” oluşur. Böyle bir durum, bu enerji alanında bulunanların isteklerinin, soyuttan/düşünsellikten, somuta/maddesel boyuta dönüşme olasılığının da oluşan yoğunluk oranında artması demektir.

Resulullah, bu durumunun önemine vurgu yaparak şöyle demiştir; “Toplu olarak kılınan namaz/dua, kişinin yalnız yaptığı namazdan/duadan yirmi yedi kat daha erdemlidir.

Bu yüzden birimsel bir varlık olarak insan, dua/yöneliş gücü oranında evrensel sistemin işleyişine etki edebilecek bir gizilgüce sahiptir. Düşüncelerimizin sonucu olarak yönelişin gerçekleşmesinin gizemi tam olarak da burada gizlidir. Çünkü düşüncenin kendisi ışıktan milyonlarca kere hızlı giden varsayımsal soyut parçacıklar olarak takyonik/enerjik bir kalıptır. Düşüncelerimize yoğunlaşıp soyut enerji vererek, etkin imgelemeyle enerji boyutundaki düşünce, kuantum dalga işlevi çöküşü gereği ışık hızının altına çekilerek düşüncemiz, içerisinde bulunduğumuz madde ve zaman boyutunda gerçeğimiz olur. Bu biçimle de beynimiz düşüncelerimizle zamanı, bedenselliğimizle de bulunulan yeri oluşturur. Sonuçta düşüncelerimizle oluşan istek ve yönelişlerimiz soyuttan somuta dönüşerek kişisel yaşam boyutumuzdaki gerçekliğimizi oluşturur.

Kur’an, bu konuda bizlere; “Duanız (yönelişiniz) olmasa, Rabbim size ne diye değer (üstün nitelik) versin ... (25/77)” diye bildirmektedir.

Bu yüzden dua/yöneliş bir tür yaratma enerjisidir. Bu nedenlerle insan, dua/yöneliş işleyişinin sistemini bilip, bu gücünü doğru bir biçimde iyilik alanında kullanabilmelidir, çünkü dua/yöneliş insanın elindeki güçlü bir silah gibidir. Bu silahı her bakımdan bilinçli kullanmak, ağızdan çıkan her söze, yapılan her iş, edim ve eyleme dikkat etmek gerekir. Aksi durumda insan, yararına dua edebildiği gibi farkında olmadan zararına da dua ederek kendini vurabilir.

Gerçekte dua/yöneliş, insanın özündeki Allah’a özgü özellik ve gücün değerlendirilişidir. İnsanın beklentisi olan iyi olan şeyleri yaşamına çağırması, özündeki Allah’a özgü bu özellik ve gücü sahip olduğu veri tabanı üzerinden değerlendirebilmesi oranında gerçekleşir. Bu ise kişinin Allah sisteminin mükemmel işleyişini algılayarak, benliği üzerindeki sınırlı ve engelleyici düşünce durumlarını ve biçimlerini ortadan kaldırması ve yerine güçlü inançları koymasıyla oluşan gelişimini sağlamış yeni bir veri tabanı ile başarılabilir.

Kur’an, bu olguyu bizlere; “... Bana dua edin (dileyin), duanıza (dileğinize) yanıt vereyim... (40/60)” diye bildiriyor. Ancak zaman zaman ettiğimiz dualara/yönelişlere neden yanıt gelmediğini, ya da kabul olmadığını sorgulama gereksinimi duyarız. Aslında Allah her duaya/yönelişe karşılık verir, ancak her zaman istenen şeyin aynısını vermez. Çünkü evrensel sistemin işleyişi bakımından yaratılıştaki asıl amacı ve nedeni bunu gerektirir. Aynı zamanda insan farklı frekansta yani çokluk algısında/ikilemde olduğunda isteklerine gelen yanıtı/karşılığını alamaz. Çünkü “ben”lik var olduğu sürece, gelen yanıt genellikle çokluk ve ikilemle ya da ben ve ötekiler ile perdelenip kendinden kendine ulaşamaz.

...

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.