banner4
03.05.2021, 09:34

Allah’ın Tek’lik Boyutunu Kavramak-12

Gerçekten “Tek’lik” bilincinin zorluğu, herhangi bir şeyin varsayılmasının ya da yok sayılmasının, o şeyin varlık ya da yokluğunu kanıtlamada ortaya çıkan zorlukla kıyaslandığında daha rahat kavranabilir. Şöyle ki, “La ilahe illa Allah/İlah yoktur, yalnızca Allah vardır” tümcesi bir olumsuzluk ilgeciyle başlar, sonrasında ise kesinleşerek kanıtlama gerçekleşir. İlkesel olarak insanın akılla kanıtlamayı kavraması, yok sayma olgusundan daha kolay olup, zihnin işleyişi genellikle kanıttan yok saymaya, bilinenden bilinmeyene, kolaydan zora doğru kurguludur. Çünkü akılla herhangi bir şeyi kanıtlamak, ya da herhangi bir şeyin varlığını kanıtlamak, yokluğunu kanıtlamaya kıyasla daha kolay ve süreç bakımından daha kısadır. Nesnel varlık dünyasından hareketle anlatılacak olursa, herhangi bir nesnenin varlığının kanıtlanma işlemi, herhangi bir şekilde o nesnenin bulunup gösterilmesiyle tamamlanır. Ancak durum yokluğu ileri sürülen nesnenin yokluğunun kanıtlanmasına gelince, yeryüzünü baştan sona dolaşıp, öyle ya da böyle tüm varlık dünyası gözden geçirilip, o nesnenin yokluğunun nesnel bir biçimde ortaya koyulması gerekmektedir. Söz gelimi ıssız bir adaya gelen herhangi bir kişinin adada insan yaşadığını anlayabilmesi belki birkaç ayak izini görmesiyle çözülebilir. Ancak adada hiç kimsenin yaşamadığını ya da yaşamıyor olduğunu söyleyebilmesi, adanın her karış toprağının görülüp incelenmesine bağlıdır. Dolayısıyla, yok olduğunun ya da yokluğun kanıtlanması, varlığın kanıtlanmasına kıyasla daha zor ve uzun bir süreci içine almakta ve olanak alanını olabildiğince daraltmaktadır. İslam düşünürlerinin, “vahdaniyet/ Allah’ın Tek’liği” sözlerinde “Tek’liği”, gerek kendine özgü özelliği ve gerek edimsel olarak ayırmış olmaları, “Tek’lik” bilincindeki “yok sayma” alanının genişliğini ve “Tek’lik” gerçeğinin yalnızca kanıtlamaktan oluşmadığını göstermesi bakımından önemlidir. “La ilahe illa Allah/İlah yoktur, yalnızca Allah vardır” tümcesinin “yoktur” ilgeciyle başlaması doğal olarak süreci hem zorlaştırmakta, hem de süreci uzatmakta ve “Tek’lik” boyutunu oldukça genişletmektedir. Yok saymaya ilişikli ilah olması, olabilir olan her ne varsa her şeyi yok saymak süzgecinden geçirilmesi gerektiğini içeren “Tek’lik” kavramı; bireyin üzerindeki baskınlığı, kabulle ve doğrulamayla ne kadar büyük bir inançsal sorumluluğu yüklendiğini ortaya koyar. Bu bağlamda, “arınma ve temizlenme; süslenme ve güzelleşmeden öncedir” sözü, aklın ve duygunun, yok saymak aracılığıyla Allah’dan başkasına ilahlık ve kulluğa ait olumsuz durumlar ile ögelerden arınmanın, Allah inancını sağlam bir temel üzerinden kurmanın ve yerleştirmenin gerekliliğini gösteren özlü bir anlatım biçimidir.

Sonuç olarak, dışarıdaki nesnelere yüklenen ilahlık, aslında insanın bilincinde saklı ya da gizli kalmış ilahlık varsayımının mantıksal olarak ortaya çıkmış dolaylı bir yansımasıdır. İnsan bilincinde yerleşen “heva” adlı bu ilahın dışa yansıması, bazen dışsal ilahlar edinmek suretiyle gerçekleşirken, bazen ise Firavun gibi açıktan açığa kendi ilahlığını duyuru biçiminde görünmektedir. Eğitilmemiş ve temizlenmemiş cisimsel istekler ve özellikle sahiplik ve güç tutkusuyla beslenen “heva”, sonuç olarak zihinde bir tasarıma dönüşerek gerçekçi bir konumda kendi ilahlığını onaylamaya kadar gidebilmektedir. İnsana düşen sorumluluk, zihinde oluşan kuruntuya ve hayale dayalı bu ilahlık düşüncesinden, Allah’ın elçilerine bildirdiği bilgi ve bu bilginin insanlık için en önemli boyut kazanan biçimi olan Muhammedi yaşantının öncülüğünde kurtulmaktır. Buradaki amaç, “La ilahe illa Allah/İlah yoktur, yalnızca Allah vardır” tümcesinde kastedilen yokluğun, dışsal boyutta gerçekleşen bölümünü, zihinsel boyuttaki düşünsel bölümüyle tamamlamaktır. Dışsal ilahları yadsımak kesinlikle önemli bir inançsal yükümlülüktür; ancak asıl sorun dışarıda ilah sayılan nesnelerin kaynağının içerideki özvarlık olarak nefisten doğduğunun bilinciyle, “La ilahe illa Allah/İlah yoktur, yalnızca Allah vardır” sözünü maddenin ötesine taşıyarak zihinsel ve düşünsel bir olguya dönüştürebilmektir. Öncelikle varsa dış dünyada bulunan ilahların, ardından Allah’ın elçilerine bildirimlerinin yönlendirdiği bilgisel ve düşünsel donanımla benlik ve büyüklük boyutunu oluşturan heva olgusundan gelen iç dünyadaki ilahın yok sayılması asıldır. Böylece sonunda erişilecek gerçek bir ilahlık düşüncesi, aslında insan için doğru bir Allah düşüncesinin esasını oluşturmaktadır. Buna göre “Tek’lik” bilinci; dış dünyadaki nesneler ile “İlah” arasındaki çokluğu birlemenin yanında, iç dünyada varlık bulan “heva” adlı ilah ile Allah arasındaki ikilik anlayışını gerçekten teklik boyutuna indirilmesini ön görmektedir.

Tüm insanlığın, “Allah’ın Tek’lik Boyutu” bilincine erişerek, bu anlayışa karşıtlık oluşturan “şirk” anlayışından bilinçsel olarak kurtulması dileklerimle, her şeyin doğrusunu bilen Allah’a sığınırım...

Yorumlar (0)
12
az bulutlu