banner4
19.04.2021, 10:29

Allah’ın Tek’lik Boyutunu Kavramak-11

Nikdevi, maddeler biçimdeki yazının her bir tümcesini tek tek açıklamış, içine yerleşen birtakım anlamları sıralamıştır. Özetle, Nikdevi’nin yaptığı açıklamaların özgün olan tarafı, yok saymanın tümleci olan ilahların genelde dışsal varlık alanında değerlendirilmesine karşın, onun bu alanı Birgivi’den hareketle zihinsel anlamda ele almasıdır. Nikdevi’ye göre yok sayılandan amaç, kendisine kulluk yapılan değil, esas bakımından “kendisine kulluk yapılana ilişkin kavramıdır” ki böyle bir kavramın olması, ancak dışsal olarak ve gerçekte var olan bir varlıkla olası olabilir. Yok sayma yargısı, ancak işin gerçeğinde yok saymanın konusu olan birimsel bir varlık içindir ve o, Allah’dan başkasıdır. Bu nedenle, Allah’dan başka kulluğa yaraşır görülen şeyin kavramını yok saymak, doğal olarak Allah’tan başkasının varlığının yok sayılma gerçeğini içine alır. Çünkü genelin yok sayılması, özelin yok sayılmasını kapsar. Nikdevi’ye göre, “Tek’lik” bilincinde yok sayılan şeyin ne dışsal varlık alanında ne de işin gerçeğinde varlığından ya da oluşmasından söz edilebilir. Durum böyle olunca yok sayma, yalnızca kişiliği ve gerçeği olan birimsel varlık için gerçekleşir. Çünkü bir şeyin dışsal varlığı zihinde tasarlanmamışsa, o şey yok sayılamaz ve dolayısıyla böyle bir şey için dışsal bir varlık düşünülemez. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, “İlahlık” bağlamında asıl olan şey, dışsal olarak var olan ilahların yok sayılmasının ötesinde, zihinsel varlıklara ilahlık yüklemesi yapan algı ve düşüncenin yok sayılmasıdır.

Razi,La ilahe illa Allah/ilah yoktur yalnızca Allah vardır” tümcesinde bulunan yok sayma konusunun dışsal varlık bağlamında değil, aksine nitelik yani zihinsel varlık açısından değerlendirilmesi gerektiğini, çünkü zihinsel varlığın yok sayılması açısından tüm bireylerin bulunduğunu, nitelik dışında böyle bir kapsayıcılığın bulunmadığını belirtmektedir. Bundan dolayı Razi, “La ilahe illa Allah/İlah yoktur, yalnızca Allah vardır” tümcesinde saklamak veya atmak anlamı bulunduğunu düşünerek, değerlendirme yapmanın uygun olmayacağını dile getirir. Örneğin, “la ilahe fi’l vücudi illa hu/İlah yoktur, varlıksal olarak O vardır” biçiminde yapılacak bir değerlendirme, Razi’ye göre yalnızca dıştaki ikinci bir ilahın varlığını yok saymayı içerir. Böyle bir değerlendirme yapılmadığı durumda yok sayma, ikinci bir ilahı yani tikeli değil tümeli yok saymış olacaktır. “Tek’lik” bilinci açısından niteliğin yok sayılması, varlığın yok sayılmasından daha güçlü ve kapsamlı bir anlam taşıyacağından, Razi’ye göre herhangi bir değerlendirme gereksinimi duymaksızın, sözü dışsal üzere bırakmak ve o şekilde anlamak, “Tek’lik” bilincinin gerçeği açısından daha uygundur. Razi ve aynı doğrultuda Nikdevi’nin gerçeği belirtmek açısından, “La ilahe illa Allah/İlah yoktur, yalnızca Allah vardır” tümcesi için yapılacak “var olan” değerlendirmesine karşı çıkmalarının nedeni, böyle bir değerlendirme söz konusu olursa, “Tek’lik” bilincinin hangi varlık düzeyinde gerçekleşeceği, dışsal, zihinsel ya da gerçeğin kendisinde, varlık düzeylerinden hangisine göre gerekeceğiyle ilgili oluşabilecek bir belirsizliktir. Oysaki anlatımı böyle bir belirsizliğe çevirmeye gerek yoktur; çünkü sözün kavramı genel olup, bu genel anlatımı özel bir alana kaydırmayı gerektiren herhangi bir neden yoktur.

Bunun yanında, “La ilahe illa Allah/İlah yoktur, yalnızca Allah vardır” tümcesi, gerçeği söyleme özellikleri açısından, “Tek’lik” kavramının yalnızca Allah’a özgü olduğu noktasında önemli özellikler taşır. Bu özelliklere bakıldığında, hem bir kapsayıcılık hem de yok sayma ile yapılan bir “Tek’lik” vurgusu olduğu görülür. Şöyle ki, “La ilahe illa Allah/İlah yoktur, yalnızca Allah vardır” tümcesinde kullanılan “la/yoktur” sözcüğü, cinsini edimden yok sayan “la/yoktur” sözcüğü olmaktadır. “La/yoktur” sözcüğü, gerçekte adlandırmaya ve bilgiye gereksinim duyar. “La/yoktur” sözcüğünün adı, “İlah” olmaktadır. Ancak bu sözcüğün bilgisine gelince kaynaklarda “La/yoktur” sözcüğünün bilgisinin ne olması gerektiğiyle ilgili birtakım tartışmalar yer almaktadır. “La/yoktur” sözcüğünün adı vardır; ancak tümce içinde bilgi olarak gösterilecek dışsal bir adı yoktur. Çünkü “La/yoktur” sözcüğünün adının ardından “illa/yalnızca” kural dışılık ilgeci gelmiş ve sonrasında kural dışı yapılan ad, kural dışı olarak anılmış ancak kendisinden kural dışı olarak söz edilmemiştir. Bazı dil bilimciler, “La/yoktur” sözcük bilgisinin kaldırılan ya da saklı olduğunu benimsemiş ve “La/yoktur” için bazı değerlendirmede bulunmuşlar, “La/yoktur” sözcüğü bilgi olarak olabilir, var olan, ilah gibi ve daha başka bilgi konumunda adlar vermişlerse de, ünlü filozof ve bilgin Zemahşeri,La ilahe illa Allah/İlah yoktur, yalnızca Allah vardır” tümcesinin, bilgi açısından herhangi bir değerlendirmeye gereksinimi olmayan tam bir tümce olduğunu belirtir. Tümcenin aslının, ad tümcesinde özne ve başlangıçla birlikte bir bilgi niteliğinde olduğunu, bu bakımdan “la ilahe/ilah yoktur” bölümünün özne, “illallah/yalnızca Allah” bölümünün bilgi olduğunu belirten Zemahşeri, yaygın kullanım biçiminin aksine bilginin belirli, öznenin belirsiz olmasını ve bilginin öncesinde yer alarak özne konumuna gelmesini ise şu şekilde açıklar; Özellik, nitelenene özgülenmek istendiğinde bilgi sunulur ve bilgiye “illa/yalnızca” ilgeci getirilir, özneye “illa/yalnızca” ilgecinin gelmesi durumunda ise bilginin sunumu gereklidir. Dolayısıyla “ilahlık” sözcüğündeki yok saymanın anlamını güçlendirmek için, özgü yapma biçimi olan “la/yoktur” ve “illa/yalnızca” ilgeçleri tümcenin başına getirilmiştir. Razi ve Ali Kari’de, Zemahşeri ile aynı görüştedir. Zemahşeri’ye göre “la ve illa/yoktur ve yalnızca” ilgeçleri, Allah’dan başkalarının ilahlık olasılığını tamamen ortadan kaldırmak için getirilmiş güçlendirme ve özgü yapma sözcükleridir. Gerçekten Razi de Zemahşeri’yle aynı doğrultuda, tümcenin gizleme ve atmak anlamı taşımadığı, tam anlamda bir tümce olduğu görüşündedir.

Aynı şekilde İslam düşünürü Cürcani, Tarifat adlı yapıtında, Tevhidi (Tek’lik Bilincini) tanımlarken anılan yazarlar gibi “Tek’lik” bilincinin zihinsel boyutunu öne çıkarmakta ve bu bağlamda belirleyici etmenin zihinsel tasarıma ilişkin olduğunu vurgulamaktadır. “Tevhidin (Tek’lik Bilincinin) sözlük anlamı, bir şeyin bir olduğuna karar vermek ve bir olarak bilmektir. Doğru yolda olanların sözlerinde Tevhidin (Tek’lik Bilincinin) anlamı, Allah’a özgü nitelikleri kavrayışlarda düşünce, kuruntu ve zihinlerde tasarlanan şeylerden soyutlamaktır.

La ilahe illa Allah/İlah yoktur, yalnızca Allah vardır” tümcesinde bulunan yok saymayı zihinsel boyutta ele alan bu yaklaşımların sonucunda, dışsal varlık boyutunda yer alan ilahları, yok sayma bağlamında değerlendirilmesinin yanlış olduğu yönünde bir anlam çıkarmamak gerekir. İlahlık boyutunu dışa indirgeyen böyle bir değerlendirmenin, özünde yanlış olmasa bile yalnızca eksik bir değerlendirme olduğu söylenebilir. Çünkü dışsal boyutta varsayılan ilahın varlığı, ancak gerçekte var olmayan düşünsel bir varlık boyutudur. Maddesel varlığı bakımından bu ilahın gerçekliğinden söz edilebilir, ancak onun ilahlığının arka boyutunda gerçek değil zihinsel bir yüklem yatmaktadır. İlahlık özelliği, zihinsel olarak o nesneye yüklenmektedir. Dolayısıyla “Tek’lik” bilincine karşıtlık olarak “şirk”teki sorunun asıl kaynağı dışta değil içte bulunmaktadır. İçteki sorun insanın bilinciyle, özvarlık olarak nefsin düşünsel yetisi olan zihinle ilgilidir. Zihindeki ilahlık düşüncesi düzeltilmedikçe, dışsal olarak bulunan ilahların temizlenmesi sorunun köklü çözümü olamaz. Bu bakımdan asıl olan, ilahın dışta olanından değil içte olanından kurtulabilmek, zihindeki yanlış düşünceyi düzeltebilmektir. İşte tam bu noktada, “Tek’lik” bilincinin insan açısından zorluk taşıyan bölümüdür.

...

 

Yorumlar (0)
12
az bulutlu