banner4
08.03.2021, 09:56

Allah’ın Tek’lik Boyutunu Kavramak-06

Seçilen sözcükler kadar tümce yapısı açısından Kelime-i Tevhidin (la ilahe illallah) olumlu bir ad tümcesi yerine olumsuz bir kurguyla gelmesi onun anlamsal derinliğine, söz ötesini aşan bir boyutunu göstermektedir. Aslında Kelime-i Tevhid (la ilahe illallah) tümcesi, olumsuz bir ad tümcesidir. Biçim yönüyle olumsuzlukla başlayan bu tümce, sonuçta olumlu bir tümce biçimine dönüştüğü söylenebilir. Buna göre, “İlah yoktur, yalnızca Allah vardır” demek, aynı zamanda “Allah, eşi ve benzeri olmayan bir tek varlıktır” anlamına gelir. Öte yandan “La ilahe illallah” tümcesi, iki ilgeç ve iki addan oluşan dört sözcüklük bir tümcedir. Olumsuzluk anlamında gelen “la” ve kendine özgü yapmak için kullanılan “illa” ilgeçleri oluştururken, “İlah” ve “Allah” sözcükleri ise adları oluşturur. Bu bağlamda Arap dilinde sözcüğü oluşturan ilgeç, ad ve yüklem üçlüsünden yüklem, bu birleştirme içinde yer almaz. Buna karşın Kelime-i Tevhid (la ilahe illallah) tümcesi içinde yer almayan yüklem, aynı içeriğe sahip benzer bir başka söyleyişte yer alarak “eşhedü/tanıklık ederim” yükleminden hareketle, o da Kelime-i Şehadet (Tanıklık Sözcüğü) olarak adlandırılmıştır. Bu eklenti farkıyla bir ad tümcesi olan Kelime-i Tevhid (la ilahe illallah/Tek’lik Bilinci) tümcesi, Kelime-i Şehadet (Tanıklık Sözcüğü/Tek’lik bilincine tanıklık) adı altında yüklemli bir tümceye dönüşmüştür.

İki tümce yapısı arasındaki farklılığa gelince ad tümcesi, yüklem tümcesinden daha öncelikli konuma sahip olduğunu görürüz. Çünkü ad yalın, yüklem ise bileşik bir sözdür, bu nedenle yalının bileşikten daha öncelikli bir konuma sahip olduğu kabul edilir. Çoğu zaman koşullu yüklem tümceleri bile, aslında ad tümcelerinin başka bir biçimi olduğunu biliyoruz. Başka bir konu, anlam açısından ad tümcesi devamlılığa, yüklem tümcesi ise yenilenmeyi gösterdiğinden, Kelime-i Tevhidin (la ilahe illallah/Tek’lik Bilinci) bildirimi, aslında Allah’lık niteliğinin vurgusuyla bu niteliğin sürekliliğine, Kelime-i Şehadet (Tanıklık Sözcüğü/Tek’lik Bilincine tanıklık) ise insan odaklı yapısı ve konumuyla bu Allah’lık niteliğinin bireysel yenilenebilir ve yinelenebilir oluşuna vurgu yapmaktadır. Öyle ki, Kelime-i Tevhidi (La ilahe illallah/Tek’lik Bilincini) her söyleyenin, Kelime-i Şehadeti (Tanıklık Sözcüğü/Tek’lik bilincine tanıklık) de belirttiği anlamına gelmez. Bazen Kelime-i Tevhidi söyleyen herhangi bir kişi, Kelime-i Şehadeti söylemeyebilir. Örneğin, bir doğu bilimci, Kelime-i Tevhidi bilgi kuramcı ya da anlam bilimci gibi bir önerme olarak algılayıp dile getirebilir; ama bu onun gerçek bir müslüman olduğu anlamına gelmez. Böyle bir kişi gerçeği, Tanrıbilim bir önerme durumuna getirip, “eşhedü/tanıklık ederim” kaydıyla söylemeyip kendisini sözüne tanık yapmadığı sürece gerçek bir müslüman olarak adlandırılamaz. Bununla birlikte niyeti ve amacı, hem tanıklık, hem de kabul olduğu durumda ise, Kelime-i Tevhidin (Allah’ın Tek’lik Bilincinin), Kelime-i Şehadet (Allah’ın Tek’lik Bilincine Tanıklık) boyutunda olacağında kuşku yoktur.

Kur’an’da, Kelime-i Tevhid (la ilahe illa Allah/Allah’ın Tek’lik Boyutu) tümcesi toplamda otuz sekiz defa kullanılmış olup, bunların arasında olumsuzluk ilgeciyle bölümü aynı kalan tümcenin, kanıt bölümünde bazı farklılıkların olduğu görülmektedir. Tümcedeki kural dışılık ilgecinden sonra değişkenlik gösteren bölümlerini ise, Allah sözcüğü, üç adıl ve bitiştirilmiş ad oluşturmaktadır.

Örneğin;

La ilahe illa hu (İlah yoktur, O’ndan başka) (Bakara, 2/163, 255; Ali İmran, 3/ 6, 18; Nisa, 4/87; Enam, 6/102, 106)

La ilahe illa ene (İlah yoktur, benden başka) (Nahl, 16/2; Taha, 20/14; Enbiya, 21/25)

La ilahe illa Allah’u (İlah yoktur, yalnızca Allah var) (Saffat, 37/35; Muhammed, 47/19)

La ilahe illa ente (İlah yoktur, yalnızca sen varsın) (Enbiya, 21/ 87, Hz. Yunus’un Tevhidi/Tek’lik bilinci)

La ilahe illa ellezi amenet bihi benu israile (İlah yoktur, İsrailoğulları gibi yalnızca O’na inandı) (Yunus, 10/90) (Firavun’un Tevhidi/Tek’lik anlayışı)

Yunus Suresi 10/90 ayetinde geçen anlatım, Firavun’un kendisi için çok zor ve çaresizlik içerisinde bulunurken söylediği bir söz olduğu açıktır. Firavun’un, “Tek’lik” anlayışını ve onun inancını duyuran bu tümceden hareketle, her ne kadar Muhiddin Arabi’nin onun bu inancının kabulüne yönelik görüş belirtmesine rağmen, kendisinden sonra gelen tasavvufçular ve diğer İslam düşünürleri arasında Firavun’un son anda dile getirdiği inancın geçerli olup olmadığına ilişkin birçok tartışmaların çıktığını biliyoruz. Oysaki,  Firavun’un son anda çaresizlik içindeyken söylediği bu tümce, onun inancının geçerli olduğunu göstermez. Şöyle ki Firavun, Allah’a inanırken, inancının başlangıç ve giriş aşamasında “Tek’lik Boyutuna” inandığı varlığın özüne kıyaslanan herhangi bir adını kullanmak yerine, ayette belirtildiği üzere İsrailoğullarının inancını tanık göstererek söylemde bulunması, aslında onun inanmayı hem özümsemediği hem de tam olarak içselleştiremediği anlamına geliyor. Gerçekten herhangi bir insanın kendisine özgü olmayan bu tür düşünce ve özümseme durumu, yalnızca başka birinin inancını göstererek kendi inancının hem geçerli olmasının, hem de inanmanın nitelik ve gerçeğine aykırı düştüğünü görüyoruz.

Kur’an’da geçtiği yerler göz önüne aldığımızda, ya Ali İmran Suresi 3/18 ve Muhammed Suresi 47/19 ayetlerindeki, “Allah, melekler ve bilim adamları, ondan başka ilah olmadığına adaletle tanıklık ettiler. O’ndan başka ilah yoktur...; İlah yoktur, yalnızca Allah vardır” gibi doğrudan bildirimleri, ya da Rad Suresi 13/30 ve Enbiya Suresi 21/25 ayetlerindeki “De ki; O, benim Rabbimdir. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur; Kuşkusuz, benden başka hiçbir ilah yoktur” bildirimleriyle öncesi ve sonrasıyla bilmeyle ilişkilendirilmesi, “Tek’lik Bilinci ile Bilgi” ilişkisini ortaya koymaktadır. Örneğin, Allah’ın  Ali İmran Suresinin 3/18 ayetindeki bildiriminde, melekler ve derinsel anlamda bilgi sahiplerinin de ilahın olmadığına, yalnızca Allah’ın var olduğuna tanıklık ettiklerini anlatmaktadır. Dolayısıyla, “Allah’ın Tek’lik Boyutuna” tanıklık etmede derin bilgi sahiplerinin, Allah ve meleklerle birlikte anılması bilginin, “la ilahe illa Allah/ilah yoktur yalnızca Allah vardır” bilincini doğrulamada ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Ancak bu tür bilgi sahiplerinin, gerçek anlamda bilgili ve bilme konumunda olmalarıyla birlikte, aynı zamanda Allah ve meleklerle birlikte anılarak bilgisel bir konum edindiklerini görüyoruz.

Tek’lik bilinci ve bilgi”  konusunda Kur’an’da özellikle doğrudan ilişkinin tek örneği olması bakımından Muhammed Suresi 47/19 ayetindeki; “Bil ki, ilah yoktur ancak Allah vardır” biçimindeki bildirimi oldukça önemlidir. İslam düşünce geleneğinde bu ayet kimileri tarafından inanmada taklidin geçersizliğinin ötesinde, araştırma, inceleme ve soruşturmanın gerekliliği için kullanılan en önemli varsayımların başında yer almıştır. Çünkü burada söz ve edim yerine, aslında “bil” söylemiyle bilginin “Tek’lik bilincine” öncelenmiş olması, inanmak için bilgi ve bilgili olmanın gerekliliğine ilişkin bir kanıt olarak görülmektedir. Gerçekten Resulullah’ın bu ayeti esas alarak söylediği, “Bilgi ve bilmek, söz ve edimden öncedir” sözü yadsınamaz bir gerçektir. Yine Resulullah’ın önde gelen dostlarından biri olan Süfyan Uyeyne’ye bilginin erdemi konusunda sorulduğunda, soruyu soran kişiye “Allah’ın ayeti ne ile başlıyor bilmiyor musun?” diye karşılık verdiği ve bu ayeti okuduğu aktarılmaktadır. Süfyan Uyeyne’ye göre, ayette önce “bil” devamında “tövbe et” denilmek suretiyle, önce bilgi ve bilmek sonrasında ise edim demiştir. Süfyan Uyeyne bu açıdan bilginin edime olan önceliğinden hareketle, bilginin erdemini kurallaştırmıştır. Gerçekten, İslam bilgini, fizikçi ve Kur’an yorumcusu olan Fahreddin Razi ayette yer alan “bil” söyleyişinin insanda bulunan kuramsal gücün, ardından gelen “tövbe et” söyleminin ise edimsel gücün geliştirilmesi için bir gösterge saymaktadır. Bu ayet aynı zamanda bazı İslam düşünürleri tarafından inanmada taklidin yerine, insan düşünce ve görüşlerinin gerekliliğini gösteren en açık kanıtlarından biri olarak kabul edilmiştir. Ayetin böyle bir çıkarıma uygun olduğunu, Kelime-i Tevhidin (Allah’ın Tek’lik Bilincinin) başlangıcı olmasının, bireyi öne çıkaran “bil” söyleyiş biçiminden hareketle anlamak olasıdır.

...

 

Yorumlar (0)
12
az bulutlu