banner4
06.09.2021, 12:32

ALİYA İZZETBEGOVİÇ

Mustafa ve Hiba çiftinin  5 çocuğundan biri olarak 8 Ağustos 1925’te Bosna Hersek’in Bosanski Smac kentinde dünyaya gelmiştir.

Müslüman bir ailede doğmuş olmakla birlikte, Müslümanları Avrupa’ya dışarıdan gelmiş kimseler olarak gören bir çevrede yetişti.

3 yaşındayken ailesiyle Saraybosna’ya taşındılar.

Lise yıllarında islama olan ilgisi artınca, araştırmalara başladı, hatta daha 16 yaşındayken bazı arkadaşlarıyla birlikte dini konuları konuşmak, değerlendirmek, tartışmak amacıyla “Müslüman Gençler Klübü”nü kurdu.

Kulüp, zaman içinde düşünce klübü olmaktan çıkıp, bir kısım eğitim ve hayır işleri yapan bir aktivite kulübüne dönüştü. Özellikle 2. Dünya savaşında ihtiyaç sahiplerine yardım faaliyetlerine yoğunlaştı. 

2. Dünya savaşından sonra, 13 Ocak 1946’da Yugoslavya yeniden bağımsızlığını kazanmış ancak SSCB güdümünde bir devlet olmuştu. 6 federal cumhuriyet ve 2 özerk bölgeden oluşan Yugoslavya’daki cumhuriyetlerden birisi de Bosna-Hersek Cumhuriyeti idi.

Ülke yönetiminin komünizm oluşu ve komünist yönetimin dinlere karşı olan tutumu ve acımasızlığı nedeniyle, Aliya İzzetbegoviç’e karşı yönetimin baskıları olağanüstü seviyelerde idi ve neticede, ateizme karşı mücadele eden ve islamı savunan İzzetbegoviç 1949’da tutuklandı ve 5 yıl hapis yattı.

1949’da Halida Hanımla evlendi ve Leyla, Sabina ve Bakir isimlerinde 3 çocuğu oldu.

1954’te serbest bırakılsa da, 1953’te iktidara gelmiş olan Marksist-Leninist ideolojiye sahip olan Tito döneminin başlamasıyla sıkıntıları daha da arttı. 

Yine de, Preporod, Takvim ve Glasnik isimli gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Yazılarında kimliğini açıkça ifşa etmeden, çocuklarının isimlerinin baş harfleri olan “LSB” mahlası ile yayınladı.

1960’ta kaleme almaya başladığı “İslam Deklerasyonu” adlı kitabını 1970’te yayınladı.

1974’te Tito’nun yeni bir anayasa hazırlayarak, din üzerindeki baskı ve kontrolü kısmen de olsa gevşetmesiyle biraz nefes aldı ve bazı küçük camileri ve medreseleri açtırdı.

1980’de Tito ölünce, 6 eyaletin herbirinin cumhurbaşkanının sırayla 1’er yıl Federal Cumhurbaşkanı olması sistemi getirilince, ülkede demokrasi biraz daha sağlandı.

İzzetbegoviç’in 1970’te yazdığı kitabı, oğlu 1983’te “İslami Manifesto” olarak yayımlayınca ülkede olağanüstü tepkiler oluştu ve Avrupa’nın ortasında islami bir cumhuriyet kurmakla suçlanarak tutuklandı ve 14 yıl hapis cezası verildi. Bu ceza üst mahkemece 11 yıla indirilerek onandı. 1988’de çıkan bir aftan yararlanarak da, 5 yıl hapis yatıp tahliye edildi.

Hapiste kaleme aldığı “Doğu ve Batı Arasında İslam” adlı kitabını, çıkınca yayınladı. Yine hapiste geçirdiği dönemde “Özgürlüğe Kaçışım-Zindandan Notlar” isimli eserini kaleme aldı.

Hapisten çıktığı yıllarda, dünyada kominist rejimlerin çöküş süreci başlamış, demokrasi ve özgürlük fikirleri ilerlemişti. Eyaletlerde de siyasi mücadeleler başlamıştı. 

Bosna-Hersek’te de Bosnalı Sırp siyasetçi Radovan Karadziç ile Aliya İzzetbegoviç arasında hem siyasi bir rekabet ve hem de fikir farklılıkları mevcuttu. Karadziç bir taraftan Bağımsızlık fikrine şiddetle karşı çıkıyor, diğer yandan etnik sırp milliyetçiliği yapıyor, aynı zamanda da din farklılıklarını kaşıyarak kendisine Avrupa’dan ve tüm dünyadan İzzetbegoviç’e karşı destek arıyor, buluyordu.

Aliya İzzetbegoviç Bosna-Hersek Özerk Cumhuriyetinde Demokratik Eylem Partisi (SDA) adında bir parti kurdu ve Bosna-Hersek’te 5 Aralık 1990 tarihinde yapılan seçimleri kazanarak Cumhurbaşkanı oldu. Sağlık nedeniyle görevini bırakmak zorunda kaldığı 14 Mart 1996’ya kadar Cumhurbaşkanlığı görevine devam etti.

Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti içindeki cumhuriyetler peşpeşe bağımsızlıklarını ilan etmeye başlayınca, Bosna-Hersek de 29 Şubat-1 Mart 1992’de yaptığı referandum sonrasında bağımsızlığını ilan etmişti.

Referandumun ardından, bağımsızlığa karşı olan Bosna-Hersek’li Sırp Siyasetçi Radovan Karadziç’in örgütlediği ve desteklediği paramiliter sırp gruplar, birçok şehirde eylemlere, saldırılara ve cinayetlere başladılar.

Hırvatistan, Sırbistan ve Slovenya’nın bağımsızlığına ve ekonomik kalkınmasına destek veren Avrupa ülkeleri, Bosna-Hersek’i desteklemedikleri gibi, tam aksine Sırp saldırılarına destek verdiler. Bunun tek nedeni Bosna-Hersek Cumhurbaşkanının ve halkının çoğunluğunun müslüman olması idi.

Sonuçta Sırplar, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere bir çok ülkenin her türlü desteğini alarak Bosna-Hersek’in önemli şehir ve kasabalarını işgal ettiler, vahşetler, katliamlar ve soykırımlar yaptılar.

Bosna-Hersek’li müslümanlar bu dönemde, ülkenin kuzeyinde ve doğusunda Sırp vahşetine karşı direnmeye çalışırlarken, güneyinde ve batısında da Hırvat saldırılarına karşı mücadele vermeye çalışıyorlardı. Ve tüm bunlar dünyanın gözü önünde yaşanıyordu.

Neticede, sorunların çözümü için uluslararası toplantılar yapılsa da, bunlar oyalama, avutma ve sırplar lehine zaman kazanma toplantılarından öteye geçemedi.

1994’ün sonlarına gelindiğinde, Bosna-Hersek’te 250.000 kişi hayatını kaybetmiş, 1.000.000’dan fazla kişi göçe zorlanmış ve evini-yerini terk edip göçmüş, 50.000 kişiden fazlası da kayıp idi.

Eşit şartlarda olmayan savaşta Bosna-Hersek’te oldukça ciddi can, mal ve nüfus kayıpları olsa da, diğer taraftan müslüman halk arasında dayanışma ve bilinçlenme de oldukça artmış ve geride kalan halk, yekvücut olmuştu.

1995’te ABD tarafından dayatılan Dayton Antlaşmasıyla savaş sona erdirildi. Buna göre, Bosna-Hersek topraklarının % 51’i müslümanlara ve hristiyan hırvatlara, % 49’u Bosna-Hersek’te yaşayan Sırplara verildi. Yönetimin bu 3 halk arasında paylaştırılması da şart koşulmuştu. Antlaşmanın diğer bir şartı da müslümanlar ellerindeki tüm silahları imha edecek ve ABD’den yedek parçaları olmamak kaydıyla ihtiyaç duydukları sınırlı miktarda silah satın alacaklardı.

Neticede hiç de adil olmayan Antlaşmayı Bosna-Hersek imzalamak zorunda kaldı ve dünyanın zaten desteklediği Sırp katliamları ve soykırımları da Sırpların yanına kâr kalmış oluyordu.

“Bizi toprağa gömdüler, fakat tohum olduğumuzu bilmiyorlardı”,

“Biz de zalimlerden olursak, zulme karşı savaşmamızın bir anlamı kalmaz”,

“Ve herşey bittiğinde hatırlayacağımız şey, düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliğidir”,

“Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için gökyüzünün öğrencisi olmak gerekir”,

“Biz ölüyoruz ama onlar da kazanmıyorlar”,

“Savaşta büyük zulme uğradınız, zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın ama uğradığınız soykırımı unutmayın; çünkü unutulan soykırım tekrarlanır”,

“Ben Avrupa ülkelerine giderken başım eğik gitmiyorum. Çünkü hiç kadın, sivil, ihtiyar ve çocuk öldürmedik, hiçbir kutsal yere saldırmadık, oysa onlar hepsini yaptı ve üstelik batı medeniyeti adına ve batının gözü önünde yaptılar”,

“Hiçkimse intikam peşinde koşmamalı, sadece adaleti aramalıdır. Çünkü intikam sonu olmayan kötülüklerin kapısı açar. Geçmişi unutmayın ama geçmişle de yaşamayın”,

“Devletin ne kadar önemli olduğunu çok iyi idrak etmeliyiz. Devletsiz bir millet boşluğa düşer, rüzgarda savrulur gider”,

“Din hurafeleri yok etmezse, hurafeler dini yok eder”,

“Kur’an edebiyat değil, hayattır; dolayısıyla Kur’an’a bir düşünce tarzı değil, bir yaşama tarzı olarak bakılmalıdır”,

“Sanat için soyunana alkış tutanlar, Allah için giyinene neden zulmederler?”,

“Ölmeye hazır olan insanlar, ölmeye hazır olmayan insanlara karşı her zaman galip gelirler”,

“Hayat, inanan ve salih ameller işleyenler dışında hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur”,

“Kur’an ve islam sadece hocalara bırakılamayacak kadar önemlidir”,

“Biz koyun olduğumuz için onlar kurt oldular”,

Gibi birçok Bilge Sözlerin sahibi olan Ve,

Vatanı, milleti ve samimi olarak inandığı islam dini için ömrü mücadelelerle geçen bu güzel insan, Bilge Kral 19 Ekim 2003’te başkent Saraybosna’da vefat etti.

Vefatından önce, şehitlerin arasında mütevazi bir mezara defnedilmek istediğini vasiyet etmesi nedeniyle, Saraybosna’daki Kovaçi Şehitliğine defnedildi.

Arkasında, büyük mücadelelerle kazanılan bağımsız bir devlet ve “Doğu ve Batı Arasında İslam”, “İslam Deklarasyonu”, “Özgürlüğe Kaçışım-Zindandan Notlar” “Tarihe Tanıklığım”, “Köle Olmayacağız” isimli eserler bırakan Aliya İzzetbegoviç’in, Vefat etmeden önce son görüştüğü devlet adamı Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan oldu.

Cumhurbaşkanımız Sn Tayyip Erdoğan’a son sözleri de, “Sizler Evlad-ı Fatihansınız. Onun için buralar size emanet. Bu emaneti koruyun.” olmuştur.

Bilge Kral, samimi mü’min, merhametli ve cesur devlet adamı, inançlı, fedakar, örnek ve mütevazi insan Aliya İzzetbegoviç’e Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum, ruhu şâd, mekanı cennet olsun; Allah kendisinden razı olsun..

Yorumlar (4)
ALİ YÖRÜR AYPAŞ SAAT 3 yıl önce
MUHTEŞEM YAZI HOCAM TEBRİKLER
Nurettin UYSAL 3 yıl önce
Allahım sizlerden razı olsun, diline ve kalemine sağlık.
Allahımın daima yar ve yardımcımız olması dileğiyle.
Nurettin Cengiz 3 yıl önce
Mekanı cennet olsun inşAllah.Elinize ve kaleminize sağlık Sayın Müsteşarım.Saygı ve Selamlarımla…
Yaşar Çiftçi/Kimya Yüksek Mühendisi 3 yıl önce
Allah Aliya İzzet Begoviçe gani gani rahmet eylesin, mazlum Müslüman dünyasına yaptığ katkı unutulamaz, sırplarca katledilen Bosna Hersek li kardeşlerimize Allah rahmet eylesin, dünyada bir ermeni bir tahudi öldürüldüğü yeri göğü inleten başta ABD Fransa olmaz üzere hristiyan dünyası lnaakesef öldürülen müslüman olunca adeta deve kuemşu gibi kafalarını kuma gömüyorlar maalesef Saygıdeğer Müsteşarım
12
az bulutlu