banner4
26.11.2020, 23:55

AHMET HİLMİ VE YÖNTEM SORUNU

“Aç kalmaya mahkûm imiş, doğrular.

Bu dünyanın sahibi, hırsızlar imiş.” (Hikmet Gazetesi)

Filibeli Ahmet Hilmi (1865-1914), felsefe ilminde, “yöntem-metot” üzerine önemli çalışmalar yapmıştır. İslam dünyasını ve Doğu’yu eleştirel düşünceyle incelediğinde, en büyük eksikliğin “yöntemsizlik” olduğunu görmüştür.

Düşünme ile metot arasında bağlantı kuran düşünürümüz, “Medeni hayatta en çok lazım olan ve lüzumu zaruret derecesinde gereken şey, düşünce ve uygulamada doğru bir yönteme uymaktır” demiştir. Ona göre, en iyi, en sağlam ve en bilimsel yöntem, “tahlildir.” Ancak bu konuda O ümitsizdir: “Değil tahlil yöntemi, iyi ya da kötü hiçbir yöntem yoktur. Yöntemsizlik, açık ve belli bir idealizmin olmamasına yol açmıştır. Bu durum bizde tembellik, aşırı tevekkül, şaşkınlık vb. gibi sıfatların fazlasıyla hakim olmasına” sebep olmuştur. “Bir şeyi değerlendirmek için onu başka bir şeyle, hatta zıddıyla karşılaştırmak gerekir. Bizdeki yöntemsizlik o kadar geneldir ki, bu durum bizi yöntemin bulunmayışını idrakten bile alıkoymaktadır. İslam’ın bugünkü halini hoş ve iyi görmek bir sevgi göstergesi olamaz, aksine bir topluluk çöküntü ve gerilemesinin sebeplerini bilmez ise, ilerleme yükselme için hazırlanamaz.”

Ahmet Hilmi’ye göre, hakikati örten hayallerin yırtılmasıyla, insan, dünyanın gerçekliğiyle yüzleşir. Bu yüzleşme sonrası, hayal kurmaktan düşünme aşamasına geçilmiş olur. “Medeni hayat, en zorlu ve acımasız bir mücadeleden ibaretse, yaşamak isteyenler, hakikat silahları ile silahlanarak savaş meydanına girmelidirler. Hayal ve yanılma ile silahlananlar için galip gelme şöyle dursun, kendini koruma ve savunma imkanı bile yoktur.”

Onun tespitlerine göre Doğu’da egemen olan yöntemsizlik nedeniyle, “Doğu, servet ve zekasını boşa harcamaktadır: Milletin her ferdinde bir arzu, bir temenni olarak saadet öne çıkarken, hükümetin, meclisin ve düşünen herkesin temennisi, milletin mesut olması ve vatanın imar edilmesidir. Ancak bu hedefler o kadar umumi ve belirsiz fikirlerdir ki, gaye ve amaç olmaktan çok, şahsi içgüdü gibidirler. Bu hedeflere ulaşmak için belirlenen yöntemler yoktur. II. Meşrutiyet’ten bu yana sorunların çözülememesi bu iddianın doğruluğunun delilidir. Bu hastalık şarkta umumidir. Hiçbir ferdin diğerini ithama hakkı yoktur. Hangi seviyede, hangi içtimai mevkide bulunursa bulunulsun, herkes âni değişikliklerin, yaşanan olayların, günlük hadiselerin ve yaygın ihtiyaçların tesirine kayıtsız ve karşı koymaksızın tabi olur. Edip ve muharrirler, başkalarını kolaylıkla kandırır.”

Ne yapacağımızı bilememenin adı “göçebeliktir”. Filibeli’ye göre “bizde ûsul ve amaçla doğrudan ilişkili olan itimat, kudret, irade, toplumculuk, pratik düşünce yoktur; bencillik, kendini beğenme, karışık ve hileli nazariyeler ve safdillik vardır.”

Ona göre safdillik, en umumi haldir: “Köy imamının sopayla dünyaya hükmedeceğini zannetmesi ne biçim bir safdillik ise, birkaç roman okuyarak dinsiz, sosyalist, düşünür ve realist olanlar, taş ve topraklar görerek maddeci olanlar, muhtarlık yapması şüpheliyken valilik makamını küçümseyenler, attar dükkanı idareden aciz iken, iktisadi esaslar ortaya koymaya çalışanlar, bilmediği ilimleri okutmaya kalkanlar, safdillik içindedir.”

Öte yandan, herkes, her şeyden şikayetçidir: “Bir şey olmak istiyoruz, lakin olmak istediğimiz şeyin ne olduğunu bilmiyoruz. Bir toplumda muntazam bir usul ve gaye görülebilmesi için, o toplumun düşünen fertlerinde ve önderlerinde evvela şahsi, sonra da umumi usul ve gayelerin bulunması gerekir. Geçen dönemde milletin aydın sayılan sınıfında yalnız bir gaye vardı: Zengin ve nüfuz sahibi olmak. Bu gayeye ulaşmak için ise usul ve yol birdi: Milletin mukadderatını, istibdatla elinde tutana yaranmak!.. “

Filibeli’ye göre, Batı medeniyetiyle ciddi mücadele başladığımız günden beri meydanlarda daima yeniliyoruz. “Fransız ya da İngiliz gibi giyinip davranan çok ama zırhlı yapacak mühendis yoktur!” Taklitçi, her zaman inceleyen ve araştıranın altında ve onun karikatürü olarak kalmaya mahkumdur: “Biz Avrupa pazarına çoğunlukla taklit sermayesi ile gidiyor, bizden uyanma ve mutluluk sözü bekleyen umum millete, acı bir alaylı gülüş getiriyoruz. Avrupa bilgi denizinden bir damla alabilenimiz Doğu’yu Doğuluları, açıkçası kendi milletini pek hakir ve cılız görmektedir. Milletini reddettiği için millet de onu reddeder ve muhitinde yabancı olur. Bir şeyin aslı yenilenmeden, detayı yenilenmez. Sahte bir tamir ise, yenilenme değildir...” Bu sebeple ne taassup, ne de kötü taklit içinde olmamak gerekir.

Her felsefenin hem hataları hem de hakikati içinde barındırdığını belirten Filibeli’ye göre, seçme konusunda, bilim ve tecrübenin gösterdiği esaslar kabul edilmelidir. Felsefi ve ahlaki konularda“Her ekolün taşıdığı hakikatleri alma, ortaya çıkacak olan seçme ve ayıklama” yöntemini tercih etmekten daha güvenli bir yol yoktur.

Gerek felsefe ve gerekse din açısından ahlak ve idarenin ilerlemiş şekli, sevgi ve kanaat esaslarına dayanmalıdır: “Şu halde millete rehber olacak genç düşünürler, umum milletin duygu ve kanaatlerini, kibir ve hakir görme ile yaralamamalı, gelişme kaidelerini sabırla uygulamalıdırlar. Bir milleti harekete geçirecek olan medeni ve ilmi manivela sevgidir, zor ve baskı değildir.”

Ona göre, ahlakla din iç içedir: “İslam ahlakının temeli sevgi olmasına rağmen, bizdeki ahlakın korku ve azarlama, emel ve fayda fikirleri üzerine kurulmuş olması nedeniyle, İslam alemini ahlaksızlık kaplamıştır.”

“Kurtuluşu, ancak varlığa ve olaylara ait bilgileri, yenilik ve ilerlemenin bütün ürünlerini dinimize ve dolayısıyla toplumsal refah ve saadetimize hizmet ettirerek bulabileceğiz.  Kısacası bugün mevcut olan zihniyet ve şekli aynen bırakmakta ısrar edersek, iki neticeden birini arzu etmiş olacağız: Ya cahil, sefil ve mahkum bir toplum, yahut da bir aralık ismen Müslüman kaldıktan sonra fırsat bulur bulmaz dine düşmanlık gösterecek bir aydın toplum... Bin türlü musîbetlerin açamadığı gözleri, acaba birkaç kuru nasihat açabilir mi? Doğrusu, her düşünür iradesizce şunu söylüyor: Ya dünyaya gelmeseydim, ya da aklım olmasaydı!”

Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi’ye göre yaşantı dünyamızda gaye ve yöntemin bulunmaması, yeterli  felsefemiz olmadığı içindir. Toplumsal sorunlar altında ezilmemizin nedeni ise yöntemsizliktir.

Kaynak: Türkiye'de Felsefenin Gelişimi (Anadolu Üniversitesi Yayınları. Baskı yılı: Eylül 2020 s. 44-49)

Yorumlar (0)
12
az bulutlu