banner4
14.04.2020, 11:48

Ahmet Aynı Ahmet (Ahmet Altan)

Sanırım bu ülkede a sosyal olmayan her yurttaş Ahmet Altan Bey’i artı ve eksileriyle kendine göre tanır. Kendisi gibi, yazıları ve söylemleriyle ünlü siyasetçi, yazar ve gazeteci, merhum Çetin Altan’ın oğludur. Şu anda tartışmalı hukuki bir prosedür ve yorumla içerde. Bizim de bir ara selamı sabahı paylaştığımız, geçmişte yönettiği bir gazeteye yazılar verdiğimiz tanıdık bir aydın arkadaş. İçerde de olsa; babasının deyimiyle “ enseyi karartmamaya” çalışıyor.

Ahmet Bey’in “KÜRTLER” başlıklı Hapisten Notlar yazısını internet sitelerinde dolaşımda iken okudum. Notları okuyup okumadığımı soran arkadaş sayısı çoğalınca, doğrusu şaşırdım.  “Bu yazı da atladığım önemline vardı,” dedim kendi kendime. Öylesine, Ahmetçe bir yazı diye, okuyup geçmiştim. Notları bir daha ve bu kez alıcı gözle okudum. Anladım ki, yazıyı okuyan arkadaşlarımın kimilerinde “küçük mutluluklar”, kimilerinde de “anti PKK kızgınlığı” ve ön yargıları vardı. Onları anlamaya çalıştım. Çünkü her birinin düşüncesi başka telden çalıyordu. Sözü uzatmadan mahpushanede yazıldığı iddia edilen, internette dolaşan notları olduğu gibi size sunuyorum.  Dilerseniz, önce Ahmet Beyin notlarını sonra da yazdıklarıma bakalım.

 “Görüşlerinizi çekinmeden yoruma yayınız.

KÜRTLER

Benim kardeşim Kürtler.

Ben bir Türküm,

Ben bu ülkenin dininde, dilinde, kültüründe, örf ve adetlerinde büyüyen, bu toprakların küllerinde doğan,

Anadolu Mezopotamya topraklarının yetiştirdiği,

Dünya edebiyatında ufakta olsa eserleri paylaşılan,

Fransa’da, Almanya’da, İngiltere’de kitapları kendi dillerine çevirtip,

Elit ve aydın, eğitimli ve hukukçu, siyasetçi ve yazar büyük bir kitle tarafından

Okunan bir yazarım ben.

Beni Erdoğan tutuklamış,

Beni hapse atmış.

Bana müebbet hapis cezası vermiş.

Umurumda değil.

Bugüne kadar korkmadım,

Öleceğimi bilsem Erdoğan’dan yine korkmam.

Benim Erdoğan’a gücüm yetmez ama,

Erdoğan benim düşüncelerimi ve fikirlerimi satın alamaz.

Parayla ve korkutarak satın alamadığı iki adam bir kadın var Türkiye’de,

Biri Selahattin Demirtaş,

Biri ben,

Biride Figen Yüksekdağ’dır.

Dünya tarihi Williams Shakespeari o büyük eserleriyle hatırlar ama,

Onun döneminde yaşayan kral kimdi diye sorsalar kimse bilmez,

Erdoğanı’da kimse tanımayacak ve bilemeyecek.

İnsanlar shakespeari hatırladıkları gibi beni de hatırlayacaklar.

Ben yeri geldiğinde bir milliyetçiyim.

Milliyetçi Başarılarımı

yaptığım sanatsal çalışmalar üzerine kazandım.

Avrupa’nın elit kesiminin gözünde,

Vay be Türkiye’de Ahmet Altan gibi bir düşünür var diyorlarsa,

Bu benim için bir onurdur.

Bu benim milliyetçiliğimdir.

Yılmaz güney var diyorlarsa, Orhan pamuk, yaşar kemal, nazım hikmet, mevlana Celaleddin Rumisi , fazıl sayı var diyorlarsa.

Onların isimleri benim milliyetçiliğimdir .

.

Ben bu isimleri Avrupa’da duyduğumda

MİLLİYETÇİ DUYGULARIM KABARIYOR.

MİLLİYETÇİ OLUYORUM.

TÜRKLÜĞÜMLE GURUR DUYUYORUM.

Ben faşist milliyetçilerin,

Türkiye’nin sporda, bilimde, ekonomide, Siyasette, sanatta, felsefede, demokraside aldığı başarılarla MİLLİYETÇİLİK yapmasını isterdim.

Ama onlar bağırmayı tercih ediyorlar.

Ya ALLAH bismillah Alla hu Ekber,

Yada

Şehitler ölmez vatan bölünmez diye MİLLİYETÇİLİK yapıyorlar.

TANRI SANAT, BİLİM VE FELSEFENİN OLMADIĞI TOPLUMLARI TERK EDER.

TANRI TÜRKLERİ TERK ETTİ.

YADA

Sahte Müslüman ve faşist milliyetçi oldukları için,

ALLAH’IN KURANDA YAZDIĞI GİBİ,

TÜRKLERİ HELAK EDİYOR yada YOK EDİYOR.

Düşüncelerini değiştirmezlerse,

Parçalanacaklar, bölünecekler.

Tek yapmaları gereken demokrasiye inanmak olacak.

22 sene önce Kadıköy’de bir terziye gittim.

Oturdum, bir kaç pantolon diktirmek istedim.

Terzi ölçüleri alıyordu.

O sırada içeriye 3 tane genç geldi.

Biri Rizeli , Biri Diyarbakırlı biride Tunceliliydi.

Çocuklar 15 – 16 yaşlarında idi.

3 ayrı şehirde doğmuş,

Aynı takımda kardeşçe top oynayacaklardı.

Terzi benim ölçüleri alırken,

Ayak üstü geçlerle muhabbet etme şansım oldu.

Terzi benimle işi bitince, gençlere çocuklar ne istiyorsunuz diye sordu.

Çocuklar İtalya’nın İnter takım formasının bir benzerini,

Halı saha turnuvası için,

Sarı kırmızı ve yeşil renkte istediklerini söylediler terziye.

Terzi dönüp sinirli sinirli Bağırarak siz dedi terörist misiniz dedi.

Çabuk defolun sizi polise şikayet ederim dedi.

Çocuklar gitti, arkalarından annelerine küfür etti benim Yanımda,

Utandım,

Nereye bakacağımı şaşırdım,

Utanmadan dönüp bana , Ahmet bey haklı değil miyim diye sordu?

Ne haklılığı diye sordum.

Sarı kırmızı ve yeşil renkler bizim ülkemizde yasak dedi.

Niye dedim.

Kürtlerin rengi dedi.

O renkler bölücülüktür dedi.

Tartışmadım adamla,

Güzelcene bir daha gelmeyeceğimi söyledim,

Çıktım ve bir daha oraya gitmedim.

Ama o gün o çocuklara terzinin yaptığını asla unutmadım.

Ben bir TÜRKÜM ama o gün Türklük benim için utanç verici bir ırktı.

korkusundan ben Vanlıyım,

Ben Siverekliyim, Bingöllüyüm,Karslıyım,

Ben uzaktan Hakkariliyim, Ben Mardinliyim

Ben Urfalıyım deyip de,

Kürt olduğunu söyleyemeyen,

Ben Diyarbakırlıyım deyip de,

Kürt olduğunu söyleyemeyen.

Kürt olduğu halde,

geldiği şehri söyleyen ama,

Ben kürdüm diyemeyen,

Derse onu terörist ilan etmenden çekinen,

Onu vatan haini etmenden korkan,

Benim Kürt kardeşlerim var Türkiye’de.

Benim Kürt CAN YOLDAŞLARIM var

Benim Kürt MÜSLÜMAN KARDEŞLERİM var

Benim Kürt DEVRİMCİ ve SOLCU ARKADAŞLARIM var bu ülkede.

Aynı camide namaz kıldığın,

Aynı tribünde tezahürat yaptığın,

Aynı iş yerinde çalıştığın,

Beraber rakı içtiğin,

Halay çektiğin, horon teptiğin,

Çay içtiğin, dedi kodu yaptığın

Kürt kardeşlerin var senin.

Milli maçlarda, Türkiye atağa kalktığında, ayağa kalkan,

kaçırdığında üzülen Kürt kardeşlerimiz var bizim.

Bu Kürtlerin %80 i, HDP’li Kürt biliyor musunuz. ?

Hanı her seferinde utanmadan alçakça,

PKK’lı terörist dediğiniz Kürtler var ya,

Onlara terörist olmadıkları halde, silah tutmadıkları halde,

Bir Türk olarak Damga vurduğumuz,

Onlara Kürt oldukları için ırkçılık yaptığımız Kürtler var ya,

HDP’ li Kürtler onlar.

Onlar bizim kardeşlerimiz.

Bu ülkeyi varlıklarıyla kültürel zenginlik katan,

Türküleriyle müzikleriyle bize neşe katan,

Yemekleriyle karnımızı doyurduğumuz

Dilleriyle dilimize, halaylarıyla düğünlerimize

Sıla geceleriyle evlerimize şenlik katan

Kardeşlerimiz onlar bizim.

Ben bir Türk olarak,

Kürtlere yaptığımız zulümden dolayı Türklüğümden utanıyorum.

Dersimden baslayan

Cumhuriyet kurulduğundan beri Yok saydığımız,

Dillerini yok etmeye çalıştığımız,

Örf ve âdetleriyle dalga geçtiğimiz,

Şiveleriyle alay ettiğimiz,

Diyarbakır zindanlarında işkence ettiğimiz,

Köylerini bombaladığımız,

Musa Anterlerini, Vedat Aydınlarını, Savaş Buldanlarını, öldürdüğümüz.

Yılmaz Güneylerini, Ahmet kayalarını sürgün ettiğimiz,

Kürtçe isimleri çocuklarına 75 sene koymalarına yasak koyduğumuz,

Kürtçe müzik dinlemelerini 2000 yılına kadar suç saydığımız,

Onlarca faili devlet olmasına rağmen, ismine faili meçhul deyip Katlettiğimiz.

Roboski’de f-16 larla Üzerlerine bomba yağdırıp 35 kürdü öldürdüğümüz.

Milletvekillerini hapse attığımız,

Belediyelerine kayyum atadığımız,

Siyasi liderleri, Yüksekdağ ve Demirtaşlarını hapse attığımız.

O Kürtler bizim kardeşlerimiz.

Kürtlere yaptığımızdan tarih utandı,

Biz yaptıklarımızdan utanmadık.

Ne istiyoruz biz bu Kürtlerden?

Onlar bizim kardeşlerimiz.

Saygılarımla

Hapisten notlar

AHMET ALTAN                        

 Evet, yazarın “KÜRTLER” başlıklı Hapisten Notlar’ı bu satırlar. Çala kalem olduğu kadar, modern milliyetçi bir tarz ve sıkıntılı bir halet-i ruhiye ile yazdığı açık.  Onun yazdıkları aslında bu ülkede hatta Diyarbakır’da Hakkari’de yaşayan herkesin bildiği, ezberlediği belli şeylerdir. Ama Yazan Ahmet Altan olunca iş değişiyor. Yukarda değindiğim minval üzerine yazı ile ilgili görüşümüzü soranlara ve siz değerli okuyuculara adaletle bir şeyler yazmam için, kendimi yazar yerine koyup, empati yapmam gerektiğini, mahpushane psikolojisini unutmadan, yazının siyasi içeriğini de ötelemeden, ülke ve dünya koşullarında böyleli çıkışlar yapan yazarların demokratik siyasette ve düşünce dünyasındaki yerleri ve felsefeleri neydi? diye düşünmeye başladım.  Ahmet Bey’in  “KÜRTLER”  notlarını bu anlamda değerlendirmeye çalıştım. Notlar, ilk adımda bana zor senelerimizde aranan çıkış yollarını hatırlattı. 1974 -1983 ve 2005 hatta 16 Aralık 2012 yıllarında sıkışmış toplumsal hak ve özgürlük kabarmalarını hatırlattı. O yıllarda siyasi partilerin yaptığı siyasi açılımların ilerisinde, dönemsel olarak özgürlüklere gebe toplumun radikal küçük burjuva aydınının gerçekçi, anlık çıkışlarını anımsattı. Evet, yazıyı tekrar ve pür dikkat okurken;  Ahmet Bey’in Kürdleri tanıdığını, onları sahiplenen biri olduğunu, ancak kimi noktalarda yenilenmeyen, ama dik duruşunda ısrar eden, değişmeyen Türk fenomen olduğunu da gördüm.  Kürdleri genel anlamda unutmaması onun bilinen onurlu demokrat yanı. Her aydının genlerinde olan humanist kılıflı sert, sivil itaatsız bir duruş.  Ahmet Bey’e notlarındaki, Kürdlere yapılan yüzyıllık haksızlıklar takvimine, geenellemesine dini, imanı ve adaleti olan her insan katılır, biz de katılırız.

Ahmet Bey uğradığı hukuki metaforun periferisinde iken ve çıkışına çeyrek kala bunları yazıyorsa; acaba yargılandığı davanın gömleğini çıkarmaya mı kalkıyor, yoksa aktif siyasete mi hazırlanıyor? birleşik sorusu da aklımıza gelmiyor değil. Elbette kararında özgürdür. Bununla beraber bir aydın olarak Sayın Altan’ın Türkiyelilere ve tüm Kürdlere yeni ne söylediğini, merak etmek de bizim hakkımız. Haa niyeti ister yargılandığı davanın gömleğinden sıyrılmak olsun, istersen siyasete hazırlanmak olsun, önümüzdeki Türkiye siyasi sürecine ve yaslanmak istediği siyasete ne öneriyor? Bizim için bu önemli…

Bu notlarıyla, var olan siyasetlere, siyasi demokrasi anlayışlarına, neler katıp neler çıkarmak istiyor?

Naçizane notlarda bu gibi soruları ve sorgulamaları aradım. 

Maalesef,bu mahpushane  notlarında sizin de görmediğinizi tahmin ettiğim  gibi, mîsqal bir yeniliği ve bir öneriyi göremedik, yok. Çünkü Ahmet Bey, ulus devlet iktidarlarının Kürdlere ona göre Dersimden buyana(!) yapıp ettiklerini bir arşiv memuru gibi sıralamakta ama kendini de her defasında başa almayı da unutmamakta. Notlarının her cümlesinde dün var. Yarına dair söylemek istediklerinde yine dün var. Ama Kürd demokratik haklarının yaşanacağı nasıl bir demokrasi olmalı diye bir çabası yok? İçerdeki kimi Kürd siyasi şahsiyetleri öne çıkarması da demokratik teamüllerin zaman ve zemininde göreceli olarak anlaşılır ve makul görülebilir aydın bakışı sayılabilecek ve garipsenmeyecek şeyler. Hatta onun gibi, onlar gibi düşünmesek de bir aydının görevi olarak, biz de düşüncelerini demokrasi kalitesinde “ölümsüz ve silahsız” yaşamaları için, katkı koyarız. Lakin “Demokrasilerde silahlı parti olmaz.”(*) ve doğaldır ki yandaşları da bu halleriyle sistemde dikiş tutturamayacakları kanısındayız. Şüphesiz demokrasinin ve geliştirmeye mecbur olduğumuz ulusal demokrasimizin heterojen, çoğulcu düşüncesinin kalite ölçeri, ülkemiz aydınlarının bakışı kadardır. Bu anlamada her aydından beklediğimiz gibi yazarımızdan da beklediğimiz önermeler;” bir arada eşitçe, sonra kardeşçe yaşamaya” bir atıf önerme silsilesiydi. Üstadın geldiği, varmak istediği subjektif menzili de dikkate değer bilir, sözlerine saygı duyarız. Ama maalesef üstat sadece eski, sertlik yanlısı bir okumanın tekrarında, narsist ısrarcılığını sürdürmeye sevdalı görüntüsü vernekte… Denilebilir ki, içi hâlâ tam doldurulmayan siyasi demokrasimizin eksikliğinden kaynaklanan ve günümüz siyaset pazarında hâlâ karşılığı olan ve kanlısını arayan ideolojilere sığınma modunda durmasındandır desek, o zaten, her hal ve davranışıyla bu ülkede kimilerine inat, kimilerine de bir tat med-cezirinde görülse de 83 milyonluk koca ülkede sadece ve sedece üç kişinin Sayın Devlet Başkan’ından korkmadığını iddia edecek kadar tam bir halüsinasyon evresinde bir davranış sergilemekte...

Kürd Halkını topyekun ve yeniden örgüte yönlendirme çabası da ne yazık ki, eski bir ezber. Bütünü parçaya yeniden sokmaya kalkışma ezberinin altındaki notlarında, adeta siyasetine pazar bulmaya heves eder bir tavrı var.

Taş fırında kırk yıldır pişmeyen, pişirilmeyen demokrasi yemeği, çalı çırpı toplayarak yeniden pişirmeye kalkması enteresan.

Daha açık söylenirse, notların püf noktası, tüm Kürdleri PKK uçurtmasının kuyruğuna takma çabası...

 Bu anlamda; Hapishane Notları satır başlarıyla hiçbir yaşa başa ajitasyon ve propoganda notları bile olamaz. Halklarımız ise zaten olup bitenlerin hem sanığı hem tanığı olmaya devam ediyor.  

Keşke sevgili Ahmet daracık hapishane penceresinden bize;

Kürd Demokratik Haklarıyla alakalı,

Yeni bir pencere,

Yeni bir perspektif,

Yeni bir çıkış yolu,

Başkanlık sisteminin alt yapısını, Ziro bir Anayasayı,

Seçim ve siyasi partiler yasası üzerine, bir teorem önermesi yapsaydı.

Devlete ve iktidara bir Çıkış Yolu, Demokrasi ve Barış Yolu ile ilgili taslaklar önerseydi.

 Ne var ki, notlarında bu söylediklerimizle örtüşen bir arayışı yok

Ahmet’te de bir değişim yok.

Ahmet aynı Ahmet…

Ha dışarıda ha içeride.

İnanın, o Kürdler konusunda da dün olduğu gibi, bugün de dündedir. Modern Türklüğünü unutmadan özünde eskimiş, varakpare bir pusulayla Kürd halkına hedefsizliğin tekrarını telkin ediyor. Patika yollarda yine duygusallık ve yüzyıllık kardeşiz edebiyatı yapıyor. Yeniden cilalamak istediği pusulanın bozuk ve hep yanlışı gösterdiğini halk görüyor zaten.

Devlet, Başkanlık sistemi, İktidar ve kamuoyu yeni Demokrasi koşullarında kendini yenilerse; kırk yıllık zaman, insan ve ekonomik kayıplara sebep olan silahlı anlayış, yeni siyaset trafiğinde artık yer ve yol bulamaz.  

 Sayın Ahmet Bey kardeşim, emperyalizm Yeni Dünya Düzenini Covid-19 ile ekonomiyi, siyaseti, kültürü hatta demokrasiyi yeniden dizayn hazırlığında. Siz hâlâ önümüzdeki sürece gözü kapalı, önermesiz ve duyarsız duruyorsunuz. Eskileri kırpıp duygusal yıldızlar kümesi yapmanız, Kürdün ekmeğini, barışını ve ulusal demokratik haklarını çoğaltmıyor. Popülist, küçük burjuva solcu bir aydın olarak, modern milliyetçilik elbisesiyle solcu geçinen Kürdlere duygusal göz kırpma arzunuz da; olsa olsa, size de (**)şekalci Türk aydınları gibi bir dönem Milletvekilliği getirebilir. Fakat mazlum Kürde bir şey getirmeyeceğini artık tüme yakın Kürdler biliyor. 

Sayın Altan çok sevdiğini bildiğim Aziz Diyarbekir’den size şunları söylemek istiyoruz;  

Bir Türk Milliyetçisi olarak Kürdleri konuşup yazmanız değerlidir.

Muhafazakârından demokratına, aydınına kadar Kürdlerin çoğunluğu, tüm partilerin “ siyasi, ekonomik ve kültürel yol işaretlerini pür dikkat izlemekte ve tüm siyasetlere adeta şunu fısıldıyor;

BANA BİR ŞARKI SÖYLE İÇİNDE BEN OLAYIM(***).”

İçinde olmadığım hiçbir siyasi partinin siyasi şarkısını söylemeyeceğim, diyor.

Ülkede, Ulusal Demokratik Haklar ve gerçek bir Demokratik Birlik için;

”Zaman, insanları sorunlarıyla değil, haklarıyla tanımak zamanıdır. (****)” diyen düşünceye çok yakın.

Sevgilerimle,

(*) M. Şimşek-Siyaset üzerine Aforizmalar-1 syf:79                                                                                                                          

   (**) Şekal:eskimiş ayakkabı( burada mecazen sol-solcu                                                                                                

(***) M. Şimşek-Aşk ve Yaşam Üzerine. Aforizmalar.-2 syf: 85                                                                                        

  (****) M. Şimşek-Siyaset üzerine Aforizmalar-1 syf : 49

Yorumlar (2)
Memun Sekin 4 yıl önce
Yazının özeti:
“Bana bir şarkı söyle içinde ben olayım.”
Geçmişte yaşanan sıkıntılar herkesçe malum.İfade ettiğiniz gibi geleceğe yönelik olması gerekenleri konuşmak lazım.
Mahmut Hocam güzel yazmış. Elinize sağlık...
Kerem 4 yıl önce
Geçmişte defalarca dile kaleme getirilenler olarak yenilenmesi güzel iki yazıda çok değerli ve cesurca yazılar
12
az bulutlu